Etiketler
Dün heyecendan bütün gün yerimde duramadım. Akşama bir ilk’i yaşayacaktım ve içim kıpır kıpırdı. Bunca zamandır amerikan filmlerinde yazarların okurlarıyla buluşup okuma günleri yaptıklarını hayıflanarak seyretmiştim. Ve böylesi bir etkinliğe katılma fırsatımın olmadığı için hayıflanıyordum. Yine Amerikan dergilerinde yazarların yeni kitapları için turne şeklinde, yurtlarının dört bir köşesinde okuma günleri düzenlediklerini, okurlarla buluştuklarını, hatta bazı fanatik okurların canısı yazarını tüm turnesi boyunca şehir şehir takip ettiklerini okuyordum. İyi, kötü benim de kendi ülkemde keyifle okuduğum canısı yazarlar, şairler vardı. Ve malesef benim ülkemde bu tipten etkinlikler yazarlara ve kitapevlerine pazarlamacı sıfatı damgasını haksızca vuruyordu. Yani hiç revaçta değildi bu tarz buluşmalar. Hatta bazı kitlelerce onur meselesi bile yapıldığını hissediyordum.
Dün akşam Çırağan Otel ve Kalem Ajans’ın işbirliği içinde otelin saray kısmında gerçekleştirdikleri böyle bir etkinlik vardı. Dünkü ilk değildi ama benim ilk defa haberim olmuştu. Hem benim için bir ilk’di hem de yazarların Murat Gülsoy, en sevdiklerimden, ve Yekta Kopan, yeni tanıdım, henüz okumadım, olması heyecanımı bir kat daha arttırmıştı. Sabahtan her şeyi hazır etmiştim. İmzalatacağım kitap Feridun Andaç’ın Yazarlar Kitabıydı. İçinde hem Gülsoy’un hem de Kopan’ın kendilerine ait yazarlığa geçiş anıları vardır. Gerçek anı okumayı oldum olası çok sevmişimdir. Biraz da çok meraklı oluşumun etkisiyle, birilerinin gerçek anılarını paylaşmak bana kendimi kendi gözümde değerli hissettirir. Sanki bana hitaben anlatıldığını düşünürüm. Ve o an yazarla aramızdaki mesafe kapanmıştır. Kurmaca metinlerde ise benim için varsa yoksa karakterlerdir önemli olan. Yazarın da farkındayımdır ama hikaye beni yutar gider, içinde kaybolurum. Yazarını değil de kahramanını hatırladığım ve içimde yücelttiğim kitaplar çoğunluktadır. Dolayısıyla benim için kurmaca eseri yazara imzalatmak, bir nevi kitabın büyüsünü bozmak gibi gelir ki, buna dayanamam. Sevdiğim kurmacaları asla imzalatmam.
Her şeyi hazır etmeme rağmen yine de evden ucu ucuna çıktım. Vapurla Beşiktaş’a gidecek, vapurda kitap okuyacak ve sonradan da Ortaköy’e kadar keyifle yürüyecektim. Topuklu ayakkabılarım vardı. Ve kaldırımda yürürken tıkır tıkır ses çıkarmalarına bayılıyordum. Otelin mermer koridorlarında da iyice tıkır tıkır edeceğini düşünüp, oldukça gururlanıyordum. Böyle zamanlarda kendimi Melanie Griffith gibi hissederim de…
Her neyse vakit geç olunca bizim buradan taksiye atladım. 17:45 vapuru kaçarsa bir sonraki 18:15’teydi ve etkinliğe ucu ucuna yetişmek istemiyordum.
Taksi durağımız Erzurumlu Dadaş’lar tarafından idare ediliyor. 12 senedir artık iyice haşır neşir olmuşuz. Bu seferki şöför gençlerden, güleç, geveze, vs… Ben Beşiktaş vapur iskelesi deyince,
“Abla köprüden gidelim henüz kapanmamıştır. Hem benim de karşıda işim var. Şimdi geçtim geçtim yoksa saat 21:00’e kalırım.” dedi.
Kısa kesmek için “Köprüden geçmeye benim param yetmez, sen beni vapur iskelesine atıver” cevabını verdim. Hay vermez olaydım. Bu sefer “Ya abla, bak köprü parası almam, aynı fiyata gelir…” başladı sıralamaya. Nasıl pişmanım. Yok öyle değil dedim. Ben vapurda kitap okuyacağım.
“Eh, burada oku, sen ver kitabı bana, ben teybe koyayım sen dinle, gerçek olsa ne iyi olurdu değil mi?”
“Bak köprü ayrımına yaklaşıyoruz bu son şans”
“Bak sen istesen de istemesen de ben geçiyorum Beşiktaş’a” vs…
Aldım mı başıma belayı. Dedim ki, bak senin baban nerede? Biliyorum ki bu Dadaşlar bu mesleği babadan oğula yapıyorlar. Ben bunu tanımıyorum ama, babası muhakkak bizi devamlı götüren şöförlerdendir.
Biraz şaşırdı “Nereden biliyorsun babamı, köye gitti, haftaya burada” dedi.
Eh dedim ben buranın 12 senelik müşterisiyim, eğer beni Beşiktaş’a kaçıracak olursan seni babana şikayet ederim bak haberin olsun. İşte ondan sonra çocuk koptu. Zaten bu ana kadarki konuşmalarımız sırasında kendisi çok eğleniyordu. Son bir deneme daha yaparak
“Bak ne güzel keyifle gidiyoruz işte ya”
“Bak dön de, Hasanpaşa’dan dönüveririm hemen. Kitap okumana da gerek yok. Köprüyü de böyle neşeyle geçeriz.” dedi.
Ah, dedim içimden, sen benim güldüğüme bakma, aslında için için kan ağlıyorum. Tabii sen oradan dikiz aynasından benim sadece yüzümü görüyorsun. Halbuki ayaklarım sıkıntıdan ön koltuğu ritmik hareketlerle tekmeliyor. Farkında değilsin.
En sonunda şöför beni ikna edememiş olmanın hüznüyle iskelenin önünde durdu. Ben de indim ve sevgili vapuruma kavuştum. Gel de anlat bakalım şimdi adama, eğer ben köprüden geçmiş olaydım şu yukarıdaki fotografı çekebilir miydim?
>Yorum bıkarıyorum altın falan değil bende öyle bir buluşmaya gitmek istiyorum…Bende hazırlanmak ve hangi kitabı imzalatacağıma karar vermek,konuşma şansım olursa neler söyleyeceğimi düşünmek istiyorum.Sabahın köründe ağlarım şimdi ben bu kıskançlıktan yahu..Asıl merak ettiğimde o saray çıkarmasında yaşananlar,eğer çekebildiysen o anlara ait fotoğraflar…Lütfen hemen yaz.
>ne güzel bir fotoğraf olmuş.güneş bulutlarına arasından feracaden yüzünü gösteren nazlı bir kadın gibi gözükmüş.istanbul'da olduğunuz için sizi hem çok şanslı hem de şanssız görüyorum.
>Sevgili Serap, çok tatlısın. İnan, ben de kıskanırdım. Zaten yurt dışındaki kitap etkinliklerini yazıda da belirttiğim gibi imrenerek takip ediyorum:)Dün geceki okuma anına ait malesef elimde hiç fotograf yok. Gülsoy yeni kitabın 602. geceden iki pasaj okudu. Muhteşemdi. Ben zaten hayranıyım. Hem de atölyesine devam ediyorum. Sesini de dinlemeyi seviyorum. Kopan'da 6 ekim'de raflarda yer alacak yeni öykü kitabı Bir de Baktım Yoksun'un iki öyküsünden pasajlar okudu. Samimi ve sıcak ortam vardı. Otelin o lüks soğukluğu bile bozamadı. Gülsoy ve Kopan çok eski arkadaş ve ayrılma ikili. Ayfer Tunç'da seyirciler arasındaydı. Aslında üçünün ayrılmaz olduğunu söylemeliyim. Ben Tunç'dan da imza aldım. Onun eserlerini de çok severek okurum. Sonra sorular kısmı geldi. Aslında çok güldüm. Ama o da başka bir yazının konusu olsun. Çünkü çok uzun olacak.Dediğim gibi o gecenin büyüsünden, heyecandan fotograf çekmeyi unuttum. Televizyon çekim yaptı ama hangisi bilmiyorum.Her ay bu etkinlik devam edecek. Daha önce Elif Şafak, Mario Levi, Nermin Bezmen, Selim İleri olmuş. Kalem ajans'ın sitesinden adresine mesaj atarsan sana da bildirirler. Eğer çok istediğin bir yazar olursa gel misafirim ol. Sevinirim. Çağrım içtendir. Sevgiler.
>Kara Kitapcığım, ben İstanbul'u iyisiyle kötüsüyle çok seviyorum. Bir başkadır benim memleketim var ya, işte ondan…
>Sevgili Sibel,O kadar hoş bir anlatım ki, kendimi o takside ve vapurda gördüm; o anı yaşadım.Ve şunu istedim can-ı gönülden: Keşke yanında ben de olabilseydim…
>Ben de biraz kıskandım ama Serapçım kadar değil:) Bu tür maceralarım oldu çünkü. Hele Erendiz Atasü'nün bir okuma gününü unutamam, sesi hala kulağımdadır. Ama senin saraydaki zamanını merak etmekteyim, en kısa sürede yaz. Ne de olsa prensessin, özel muamele görmüşsündür:) Şaka bir yana gerçekten meraK ettim en kısa sürede anlat. Y.Kopan kızkardeşimin eşinin arkadaşıdır. Kızkardeşimin eşi İletişim Yayınlarının Ankara editörüdür ve çizgi roman tarihi konusunda otorite sayılabilir. Bu konuda birkaç kitabı da var. Sayesinde İletişimden çıkan kitaplara para vermez oldum, hediye ediyor sağolsun:)Ayfer Tunç'u ben de çok severim, son kitabı Yalan Yanlış'ı okumadıysan hararetle tavsiye ederim. Çok da sempatiktir. Bir imza gününde tanışmıştım, o zamandan beri mailleşiriz.Kitap konusunda ciddiyim canım ve ben de seni seviyorum:))
>Bu arada yazmayı unutmuşum anlatımın harikaydı, özellikle yurdum taksicisine bayıldım:))
>Sibel;çok teşekkürler…O kadar uzaktayım ki tam 1000 km.Yine de belki geldiğim zaman denk getirebilirim.Sağol.
>Betülcüm, teşekkür ederim. Keşke birlikte olabilseydik. Keyfim iki katına çıkardı. Bir dahaki sefere inşallah.
>Leylak Dalı ben de seni kıskandım şimdi:)Eşim ve kızım da çizgi roman konusunda kendi çaplarında otorite sayılırlar. Ben de severek okurum. Yalnız klasiklerin çizgi romanlaştırılmasından zevk alamıyorum. Sanki tüm büyü kayboluyor. Ayfer Tunç'un yeni kitabını çıktığında aldım. Çok yakında okuyacağım. Dün o da çok tatlıydı. Birbir gecenin alkolik mimarı da bizleydi:)
>Ne maceracı bir okuma gününe yetişme olmuş..Bu arada yetişip yetişmediğini ve yazara kitabını imzalatıp imzalatmadıgını ve neler konuştugunu merak ettim çok…Sevgiyle…
>Nefes nefese okudum. Çok keyifliydi. 🙂
>Prenses neredesin sen, merak ettim şahsen. Ben Antalya'ye evime döndüm, sen hala yoksun, çevirilerin içinde kayıp mı oldun yoksa? Ses veeeer!..
>sibel hn.nerelerdesiniz?merak ettim.umarım olumlu şeyler için uzak kalmışsınızdır.
>sibel hn.nerelerdesiniz?merak ettim.umarım olumlu şeyler için uzak kalmışsınızdır.
Geri bildirim: Mungan’la Biz Çırağan’da « Kunegond'un Penceresinden