Etiketler

, ,

Hey, sakin ol ve dinle. İstersen not da alabilirsin.

Odanın içini doldurmaya başlayan sesi sadece arkamdan doğru değil her bir köşeden çınlamaya başlamıştı. Hala karar veremiyordum. Durum neydi? Dediklerini yapmalı mıydım? Yoksa bu ses delirdiğimin kanıtı mıydı? Kişi kendi deliliğinin farkına varabilir miydi? Delirdiğini bilerek ve her gün daha ileriye gidebileceğini ve belki de gittiğini görerek yaşamak mümkün müydü?

Bırak artık kendini sorgulamayı. Ben senin icadın değilim. Neden bu kadar alçak gönüllüsünüz bilmiyorum ki?

Telaş içinde aniden ayaklandım ve kendimi yerde buldum. Başımı da komodinin kenarına vurdum. Bu kadarı da fazlaydı artık. Bu ses her neyse beynimin içini okuyordu. Canım çok yandığından bir müddet halının üzerinde gözlerim açık tavana bakarak yattım. Etraf sessizliğe büründü.

Öyle salak salak bakma. Aklından geçenleri bilemem. Sadece tahmin yürütebilirim. Hadi kalk otur.

Yine konuşmaya başlamıştı. Aklıma sinsice bir fikir geldi. Hemen fırladım ve başımı hızla yan duvara vurdum. Ve işte yeniden yerdeydim. Aman Tanrım. Bu kadar büyük bir sarsıntı beklemiyordum. Ayrıca geri tepme hızını da hesap etmemiştim. Evet, fikir parlaktı ancak daha düşünerek hareket edilmeliydi. Babam daima söylemez miydi?

Görüntü kaymaya başladığında tepesine bir indirirsin, düzelir. Televizyon yani. Beyin de bir çeşit makine olduğuna göre…

Yeter artık. Aklından şüphe etmeye başlayacağım.

Bu sefer taktik değiştirmenin tam zamanıydı. Hızlı ve tek bir darbedense, Çin işkencesi bitmek tükenmez damlayan su misali ufak darbelerle işe girişmeyi düşündüm.

Yerimden fırladım. Duvara iyice yanaşarak bu sefer başımın yan tarafını, alnım oldukça acıyordu, ufak ama sık yinelenen hareketlerle vurmaya başladım. İçimden de sabırla sayıyordum. Yirmiye geldiğimde havada uçarak yatağıma gerisin geri iniş yaptım. Sırt üstü. Görünmeyen bir el beni duvardan koparıp fırlatmıştı.