Etiketler

, , , , , , , , , ,

IMG_3085

Hayatım bekleyişlerden, bir araya getirildiğinde anlamlı bir bütün haline gelemeyen ve çığ gibi büyüyerek sinirlerimi bozan yarımlardan ibaret. Şu anda da dışarıya çıkmak için zamanın geçmesini bekliyorum. Bu demektir ki yazı her an yarım kalabilir, kızım sana söylüyorum gelinim sen anla işte.

En son nerede kalmıştım?

İkinci Kat, Dissosya.

Bu oyun kurgusu, yaratıcılığı, çevirisi, sahnelenişi, oynanışı, hulasa her şeyiyle, bir harika. Ama en çok da öykünün anlatım tarzı hoşuma gitti. Yazarı İskoç Anthony Neilson, 2004 yılında ülkesinde en iyi tiyatro oyunu ödülüne layık görülmüş. Dissosya Harikalar Ülkesi, orjinal ismi bu şekilde, kısaca, seyrettikten sonra adı üstünde denebilir, dissosiyatif kişilik bozukluğu olan Lisa’nın iyileşme sürecini anlatıyor. Dissosya işte bu yüzden… Harikalar Ülkesi, Alice’e bir gönderme. Neden derseniz, Lisa iyileşmek, içindeki bir çok farklı kişiyle yüzleşmek ve korkularıyla savaşmak için kendi içine, bilinç altına dönmek zorunda. İşte onun bu yolculuğu, Amerika Seyahati sonucu kaybetmiş olduğu 1 saatini geriye alabilmesi için Dissosya’ya yapması gerekli fantastik bir yolculuk gibi metaforla anlatılmış. Yolda aynı Alice ya da Oz Büyücüsündeki Dorothy gibi bir çok farklı karakterlerle karşılaşıyor ki bunlar malum gerçek olmayan, bununla beraber her birinin Lisa’nın yaşamında önemli bir işlevi yerine getirdiği sahte kişilikler. 

Tabii oyun öyle güzel kurgulanmış ki, bütün bunları ve Lisa’nın başına somut olarak neyin geldiğini zaman geçtikçe keşfediyorsun. Öyle ki fantastik kurgu şeklinde başlayan, hatta absürd sınıflandırılabilecek öyküsü bir anda iç burkan bir gerçekliğe dönüşüveriyor. Gerçi dikkatli izleyiciler için yazar daha ilk sahneden bir takım ip uçları bırakmış. Yolculuk boyunca giderek fazlalaşıyor. Sıkı bir takiple bisküvi kulübeyi  keşfetmek çok da zor değil.

Anthony Nielsen, in-yer-face türü tiyatroda akla gelen ilk üç isimden bir tanesi. Diğer bir in-yer-face’ci daha önce oyununu Dot sahnesinde oynanırken, Alışveriş ve S*kiş, malesef kaçırdığım, fakat 6:45 yayınlarından çıkınca derhal alıp okuduğum ve işte burada paylaştığım Mark Ravenhill. In-yer-face, yüzüne vurmak, suratına çarpmak, dobra dobra oynamak, vs gibi manalara gelebilecek in your face’in bükülmüşü. Suratına Tiyatro. Al sana, gibisinden… Açık haliyle,izleyicilerini etkilemek ve oyuna dahil etmek amacıyla vülger, geleneksel edebe aykırı, şok edici ve cephe almaya teşvik edici malzemeler kullanan genç oyun yazarlarının eserlerine verilen ad. Diğer bir isim Sarah Kane ki, Cleansed (Temizlenmiş) isimli oyununu Hakan Günday’ın çevirisiyle Dot’un bu Ocak ayında sahneleyeceği dedikodusunu duymuştum, hala bekliyoruz. Parantez içinde Kane 28 yaşında, yıl 1999, kaldığı hastanenin banyosunda kendini ayakkabı bağı ile asarak hayatına son verdi.

Dissosya ile başlayarak çok uzak olmasa da başka alanlara kaydım farkındayım. Kısacası ben bu Suratına Tiyatro türünün müdavimi oldum, evren haberin olsun. Lisa’yı oynayan Pınar Çağlar Gençtürk, Yalnızlar Kulübü‘nün Buse’si, vakti olanlar bu oyunu da kaçırmasın hatta vakit yaratsın, öylesine gerçekçi oynuyor ki nasıl desem önünde olup bitenlere kanıyorsun. Bu gerçeklik aynı zamanda Dissosya sakinlerinin sahte oyunlarıyla da desteklenmiş. Bir an aklımdan kabiliyet yoksunları mı yahu gibisinden bir düşünce geçtiyse de ikinci an jetonum düştü ve utandım. Başka türlüsü olamazdı, onlar zaten sahte kişiliklerdi.

Oyunu görmek isteyenlere bir tavsiyem; yukarı çıkmadan önce bir muz yiyin yahu. Ne olur ne olmaz. Ben yemediğime pişman oldum.