• 101 Kitap Projesi Liste
  • Sibel Kaçamak

Kunegond'un Penceresinden

~ Çalışma arzusu gelince oturup geçmesini bekliyorum.

Kunegond'un Penceresinden

Tag Archives: E.L.James

Turist Çağırmanın Yolu Gri’nin Tonunda…

29 Pazartesi Eki 2012

Posted by Qunegond in Günlük, kitaplar üzerine

≈ Yorum bırakın

Etiketler

beyan, Beyaz Dizi, E.L.James, Efendi Köle Diyalektiği, erotik roman, erotik-romantik romanlar, Fifty Shades of Grey, Gri'nin Elli Tonu, Hegel, Kontrat, miss steele, Oidupus, perfect family, romantik roman, Sofokles, toys r us

2008 yılının Mart ayından beri bu blogda yazıyorum. Bazen her gün. Bazen ara sıra. Yine de kesintisiz. Bazı yazılar diğerlerine göre çok daha fazla ziyaretçi çekti. Çoğunlukla kısa süreliydi. İlk gün zirveye çıktı. İkinci ve üçüncü gün sabit sayıda kaldı. Dördüncü günden sonra girerek azaldı. Hafta sonunda diğer yazıların yanındaki sıradanlığına erişti.

Yaz ortalarında okuduğum, okurken aldığım keyfi blogda paylaştığım, çünkü kitabın kahramaları nereden bakarsan bak esprili, Gri’nin 50 Tonu üzerine yazdıklarım kadar uzun süreli gündemde kalan ve tıklama rekorları kıran başka bir yazım olmadı. Tanpınar bile…

Kitabın esprilerine örnek olarak hoşuma gidip altını çizdiklerimden bir kaçı:

How could anyone look this good and still be legal?
Nasıl olur da bir insan hem bu kadar güzel hem de  yasal olabilir?

Is there a store you go to? Submissive R Us?
Gittiğiniz özel bir mağazanız falan var mı? Kölelik Bizim İşimiz, vs?
(Oyuncakçı Toys R Us’a gönderme)

What is this, hug Ana week?
Bu da nesi, Ana’yı kucaklama haftası mı?

It’s very hard to grow up in a perfect family when you’re not perfect.
Mükemmel olmadığın halde, mükemmel bir ailede büyümek çok zordur.

We aim to please, Miss Steele.
Hedefimiz memnuniyet, Miss Steele.

Tabii ki üzerine konuşuldukça, yuvarlanan bir kar topu misali, daha da konuşulma ihtiyacını kendi içinde doğuran bir durum söz konusu. İnsanoğlu meraklanmaya görsün…

Her konuda olduğu gibi James’in bu üçlemesi üzerine de gerek popüler gerek edebi ortamlarda saflar oluşturuldu. İnsanlar öncelikle ikiye ayrıldılar:

1) Kitabı alıp, okuyup kendi fikrini oluşturanlar.

2) Kitabı okumayıp, etraflarındaki kendi açılarınca güvenilir, hali hazırda alıp okumuş, ardından fikrini beyan etmiş kişilerin fikirlerini benimseyerek kendi çizgisini geliştirenler.

Daha sonra ön yargı ve toplum baskısı, hissedilen sıcaklık seviyeleri devreye girdi. Her iki şıkkın da alt kümeleri oluştu. Kitap erotik sınıflamasına girdiğinden, haliyle gizli saklı su altından yürütülen bir yaşamı açık seçik göz önüne serdiğinden fikir beyan etmek iyice zorlaştı. Hatta kitabı ulo orta metroda giderken, cafede otururken vs okumak  neredeyse imkansız hale geldi. Bu yüzdendir ki kitabın e-book formatı en çok satılan kitaplar listesinde ilk sıralarda. Zaten ben de bu üçlemeyi e-book olarak okumuştum.

Ara ara sıkıldığım yerler olsa da, büyük çoğunluğunu eğlenerek, olayları tahmin etsem de, aslında kitap bir klişeler dizisi, merak içinde okuyup bir kaç günde bitirdim. Ardından gündemimi en fazla 1 hafta meşgul etti diyelim. Sonra unuttum. Fransızca baskısının piyasaya çıkışı nedeniyle tekrar hatırladım. Geçen hafta Nouvel Observatoire dergisinde James ile yapılan röportajı okurken çok güldüm. İlk soru şöyle:

– Üçlemenizi tarif eden “Mummy Porn” terimi hakkında ne düşünüyorsunuz?

– Bu terimden nefret ediyorum, kadınlar için had safhada sevimsiz, kadın düşmanı ve  aşağılayıcı buluyorum. Sanki anneler aşk ve seks konusunda hiç bir şey bilemezlermiş gibi.

Çocuklarını okula yollayan annenin evde tek başına okuduğu erotik roman anlamında kullanılan “Mummy Porn” kelimesi bu kitapla birlikte Collins sözlüğüne de girmiş. http://www.collinsdictionary.com/dictionary/english/mummy-porn

James, kitabının örnek gösterilen Marquis de Sade’ın eserleriyle ya da daha çok filminden tanıdığımız O’nun Hikayesi’ndeki sado-mazo öykülerle uzaktan yakından ilgisi olmadığını ve klasik bir aşk öyküsü yazdığını savunuyor. Hatta röportajı yapan kişiyle arasında ufak çapta bir çatışma geçmiş. Fransızca bilenler için; Nouvel Obs röportajının tam metni.

Klasik bir aşk öyküsü olduğunda James ile hem fikirim. Daha önce de yazmıştım. Hatta en klasiklerinden… Az biraz Beyaz Dizi ve/veya bir zamanların Türk Sineması kültürü olan her okuyucunun 3 sayfa sonrasında ve hatta üçlemenin en sonunda ne olacağını kolayca tahmin etmesi işten değil. Tek farkla bu öykü günümüzde geçiyor. Ve günümüz insanının kurulu sistemin çarkları arasına sıkışmış, her şeyin kontrolünü, hatta seksten alacağı keyfin kontrolünü bile, sıkı sıkıya elinde tutmaya alışkın yaşantısı tüm canlılığıyla göz önünde. Kendisi bunun farkında olmasa bile.

Peki o zaman neydi bu kitabı diğer beyaz dizi kitaplarından ayrı konumlayan? Dünya çapında 40 milyon adet baskısını sattıran? Sadece bir pazarlama harikası mı?

Çok düşündüm ama bulamadım, ta ki dün France Inter Radyo’sunda Jerome Garcin’in sunduğu Le masque et La Plume adlı kültür sanat programındaki tartışmayı dinleyene kadar. Katılımcılar arasında kitabı beğenenler olduğu gibi yerenler de vardı. Ancak herkes okumuştu. Hatta yer yer alıntılar bile yapıldı. Benim dikkatimi çeken edebiyat eleştirmeni Arnaud Viviant’ın yaptığı müdahele oldu: Bu kitap hem politik, hem felsefi; Hegel’in Köle Efendi Diyalektiği şemasını takip ediyor.

Bu şemada Efendi, kendi gücünün yarattığı rolün tutsağı haline, köleye dönüşür. İdeal çözüm eşitliğin sağlandığı denge noktasını bulabilmektir. James’in romanında da bu soru ilk sayfalardan itibaren okuyucunun aklına, Efendi Grey’in gelecekteki seks kölesi Anastasia’ya imzalatmak istediği kontratı sunmasıyla belli belirsiz yerleşir.

Hegel’in köle efendi şeması daha önce farklı edebiyat eserlerine konu olmuş bir uygulama. Aklıma gelen ve severek okuduğum ilk isimlerden biri post-modern yaklaşımıyla Orhan Pamuk’un Beyaz Kale’si. Tabii bu yazıda, bu kitap dam üstünde saksağan. Yine de ortak noktaları Hegel.

Viviant aynı zamanda James’in, İngiliz olması itibariyle, bedensel cezayı oldukça sık kullanan İngiliz Eğitiminin de bir eleştirisini yaptığından bahsetti ki tüm kitap aslında daha önce de yazdığım gibi bakire bir kızın görmüş geçirmiş bir erkek tarafından eğitilmesi üzerine. Tabii daha sonra, yani üçlemenin ilerleyen ciltlerinde kimin ne eğitimi aldığı tartışılır duruma geliyor. Bunun yanısıra gerilim romanları yapısına uygun olaylar da yok değil. Viviant, James’in İngiliz eğitimine değindiğinin kanıtı olarak iki baş kahraman arasındaki söz konusu  kontratta yer alan maddelere işaret etti, yemek arası atıştırmalar yasaktır, düzenli spor yapılmalıdır, vs…, çünkü aksi takdirde kişi obez olur.

Günümüzde kontratlarla yaşıyoruz. Bugün bir kontrata imza atmamış bir kişi gösterebilir misiniz bana? Burada da haklı buldum Viviant’ı doğduğun andan itibaren yaşama karşı bir kontrat imzalamış durumdasın. Yaşamına son vermeyi yasaklayan  dini kontratlardan, Hobbes ve Rousseau’nun bahsettiği Toplum Sözleşmelerine daha fiziki hala çoğu yerde belki de eskisinden daha güncel olan Evlilik Akitlerine kadar daha neler var neler. Her şey insanoğlu için…

“Doğmamış olmak en iyisidir. Bundan sonra gelen en iyi ise gün ışığını görür görmez hemen ardından içinden çıktığımız geceye geri dönmektir.” der Sofokles – Oidipus Kolonos’ta adlı piyesinden alınmıştır…

Reklamlar

Bunu derecelendir:

Hey Christian, 50 Shades

19 Perşembe Tem 2012

Posted by Qunegond in Uncategorized

≈ 8 Yorum

Etiketler

50 shades of grey, arabesk, Beatles, E.L.James, Hey Christian, Hey Jude, sevimli, yahu

Taktın sen şu kitaba diyeceksiniz. Haklısınız. Taktım.

Birinci cilt bitti. Bu arada, kıza sinir oldum, onu söyleyeyim. Bu da işin erbabından tabii, yani yazılışından, öyle olacak ki bir an evvel ikinci cilde başlansın. Velhasıl, akşam oldu. Gün battı. Araya yemek, kek vs girince, mutfakta oyalanırken aklıma aniden Beatles’ın şarkısı geldi. Önce melodiyi mırıldandım. Sözlerini bir türlü hatırlayamadım.

Neydi, nasıldı yahu?

Mırıldanıyorum;
Hey you, don’t make me cry…

Yuh, …
Jude olacak Jude.

Aramızda böyle sevimli konuşmalar geçerken, neden dedim, kendi kendime, neden bu şarkı aklıma aniden düşüverdi?

Beatles ile ilgili hiç bir konuşma, hiç bir ses duymadığım halde. İyice meraklandım tabii… Hani zihin, bellek, vs, gibi işlerle de pek ilgiliyim ya… Geldim bilgisayarın başına internetten şarkı sözlerini arattım. İşte o zaman anladım ki, bu Jude bizim 50 Shades. Tıpkısının aynısı.

Şaşırmasına şaşırdım yalnız, çünkü şarkı sözlerini algılayabilen biri değilim, hiç olmadım. Ne İngilizce, ne Fransızca, ne Türkçe… Şarkıları dinlerim, hatta karaoke yapar ezberden söylerim, ancak neden bahsediyor deseniz haberim yoktur. Aşk mı, ayrılık mı, ihtiras mı, şiddet mi? Kesinlikle söyleyemem. Tıpkı bazen yaptığım konsekütif çevirilerde neden bahsedildiğinden haberimin olmaması gibi… Motora takmak tabiri işte bu olsa gerek.

Demek zihin benden gizli kaydedermiş her şeyi. Bilinç altı dedikleri ardiye odası bu şekilde doluyor olmalı, inanasım geldi.

Buluşumla öylesine gururlandım ki, şarkı sözlerini Türkçeleştireyim, sevincimi herkesle paylaşayım istedim.

50 Shades’i okuyanlar karar versin. Haksız mıyım? James, bence bu kitabı bu şarkıdan yola çıkarak yazmamış mı? Zaten, her ikisi de, James ve Beatles, İngiliz değil mi?

Hey Christian, işin suyunu çıkarma,
Çok istiyorsan,
Çal şuradan bir arabesk şarkı, kendine gel.
Kıza da kalbinde bir yer açmayı unutma ki,
İşleri yoluna koymaya başlayabilesin.

Hey! Christian, korkma oğlum,
Çık dışarı, kızı geri getir.
Bak, bence aynı hamurdansınız.
Bırak kız kanına girsin ki,
İşleri yoluna koyasın.

Acıyı her hissettiğinde, bana bak Christian,
Dünyayı sırtlanıp, omuzlarımda taşıyayım deme,
Serin oynayayayım, biraz kızgınlık azalsın,
ortalık soğusun diyorsan, bu iş deli işi bilesin.

Bana bak Christian, beni hayal kırıklığına uğratma,
Buldun işte kızı daha ne istiyorsun?
Git geri getir.
Kıza da kalbinde bir yer açmayı unutma ki,
İşleri yoluna koyasın.

Bırak girsin bırak çıksın, Christian, yeter ki başla,
Bunca zaman birlikte oynayalım diye birini beklemedin mi?
Bilmiyor musun ki bunların sorumlusu sensin,
Bana bak Christian, bunu ancak sen yapacaksın,
Sana gerekli olan şey omuzlarında bekliyor.

Hey Christian, işin suyunu çıkarma,
Çok istiyorsan,
Çal şuradan bir arabesk şarkı, kendine gel.
Bırak kız kanına girsin ki,
İşleri yoluna koyasın.
Yoluna koyasın. Yoluna koyasın. Yoluna koyasın.

Nananannanana, Hey Christian…

Orjinal şarkı metnini de aşağıda ingilizce bilenlerin değerlendirmesine sunuyorum.

Hey jude, don’t make it bad.
Take a sad song and make it better.
Remember to let her into your heart,
Then you can start to make it better.

Hey jude, don’t be afraid.
You were made to go out and get her.
The minute you let her under your skin,
Then you begin to make it better.

And anytime you feel the pain, hey jude, refrain,
Don’t carry the world upon your shoulders.
For well you know that it’s a fool who plays it cool
By making his world a little colder.

Hey jude, don’t let me down.
You have found her, now go and get her.
Remember to let her into your heart,
Then you can start to make it better.

So let it out and let it in, hey jude, begin,
Youre waiting for someone to perform with.
And don’t you know that it’s just you, hey jude, you’ll do,
The movement you need is on your shoulder.

Hey jude, don’t make it bad.
Take a sad song and make it better.
Remember to let her under your skin,
Then you’ll begin to make it
Better better better better better better, oh.

Na na na na na ,na na na, hey jude…

Bunu derecelendir:

50 Shades of Grey üzerine daha fazla

16 Pazartesi Tem 2012

Posted by Qunegond in Günlük, okuduklarım

≈ 4 Yorum

Etiketler

50 shades of grey, charles grey, E.L.James, erotik-romantik romanlar, Gri'nin Elli Tonu, Harry Potter bir kenara dursun satışları Açlık Oyunları'nı bile geçmiş, kural, monogami, piyano, twitter

Fotoğrafı işte şu siteden aldım : Kitap Sevdası

Aynı zamanda Türkçe haklarının Pegasus Yayınları tarafından satın alındığını ve adının Gri’nin Elli Gölgesi olarak çevrileceğini öğrendim.

Siyah ve beyazın karışımından elde edilen gri renk anlamına gelen ingilizce kelime GRAY olarak yazılır. GREY şeklinde yazıldığı da mevcuttur.

Ancak kitaptaki GREY kelimesi, gri zonlarda dolaşmanın yanı sıra, 1764-1845 yılları arasında yaşamış bir İngiliz olan Charles Grey’in soyadına da gönderme yapar. Grey, İngiliz İmparatorluğu’nda Başbakanlık görevini üstlenmiş ve imparatorluk sınırları içinde köleliği de sona erdiren bir çok sosyal reforma imzasını atmıştır.

E.L. James’in romanının baş kahramanı Christian GREY, ki baş harflerden de bu benzerlik yakalanabilir, kadın baş kahraman Anastasia Steele’i kendi SEKS KÖLESİ haline getirmek ister. Aslen kendisi de annesinin bir arkadaşı tarafından 15 yaşında bir delikanlıyken bu tür oyunlara alet edilmiştir. O zamanlar köledir, yetişkinliğinde efendi/sahip rolünü üstlenir. Tabii bunu sonradan öğreniriz, biz okuyucular. Anastasia ile ilk görüştükleri andan itibaren aralarında bir kimya gelişir. Grey, bir elinde bir kontrat, diğer elinde bir çok kural içeren kontrat ekleriyle birlikte Anastasia’ya Seks Köleliği önerir. Ve olaylar gelişir.

Bir Twitter arkadaşım, Grey’i Issız Adam’a çok benzettiğini söyledi. İlerledikçe olabilir diyorum. Beş aşağı-beş yukarı aynıdemeyeyim çünkü C.G. monogami yanlısı, ama sıra dışı değerlendirilen zevkler, müzik tutkunluğu, Grey piyano çalar, öteki eski 33’lükleri topluyordu, ki bu da filmin bir müzik şöleni olacağını vaat eder, gibisinden bir paralellik mevcut. İki kahramanın da benzer karakter özelliği oldukça değişken olmaları.

Başlığının Gri’nin 50 farklı tonu şeklinde de çevrilebileceğini düşündüğüm, çünkü Grey, yukarıdaki paragrafta yazdığım gibi oldukça değişken bir yaratık, bu kitapta kurgu nasıl gelişir şimdiden bilemem.

Issız Adam’ın kurgusunu beğenmemiştim, baştan söyleyeyim.

Türkçesini Kasım 2012 İstanbul Kitap Fuarı’na yetiştireceklermiş. Umarım düzgün bir şey olur. Türkçe’nin aksine, İngilizcesinde kabaca aynı anlama gelen ama nüans farkları içeren bir çok kelime var:-) Çevirmene şimdiden kolay gelsin diyorum.

Tabii adı üstünde her kelimenin 50 farklı tonu var. James özellikle dikkat etmiş bu konuda, gülümsedi anlamına gelen en az 50 farklı kelime kullanmış. Yeminle…

N.B. Şimdi aldığım bir istihbarata göre Charles Grey, İkinci Earl Grey olarak da anılırmış. Anastasia’nın en sevdiği çay acaba Earl Grey miydi hatırlayamadım. Ben olsam öyle yapardım.

Bunu derecelendir:

 Subscribe in a reader

Okudukça

Bir kitabı okuyup bitirdiğiniz zaman, bunu yazan keşke çok yakın bir arkadaşım olsaydı da, canım her istediğinde onu telefonla arayıp konuşabilseybim diyorsanız, o kitap bence gerçekten iyidir.

Çavdar Tarlasında Çocuklar
J.D.Salinger

Ara ki Bulasın

Ne Diyordum?

  • Günümü güzelleştirenler: karga, apartman görevlisi ve Oscar Wilde
  • Mola, belki o arada strateji geliştiririm.
  • Büyük Gün : Piramitleri Görmeye Gidiyoruz
  • Mısır Macerasına Uzun Başlangıç
  • Fotoğraflarım kurtuldu, sevincimden yazıya vurdum.
  • Planlar, programlar, stratejiler
  • Dar Yazlar

Çok Okunasılar

  • Gelmiş Geçmiş En Etkili 100 Yazar Listesi
  • >Yaka Düğmelerinden Erkek Karakter Tahlili
  • >Aurélia - Gérard de Nerval
  • Bir Liste de Guardian'dan: Tüm Zamanların En İyi 100 Kitabı
  • Tasarım Yönetimi - Brigitte Borja De Mozota
  • 1/101 - Çavdar Tarlasında Çocuklar Hakkında
  • Roman Adı Nereden Gelir?

Let’s Tweet Again

  • Az önce bir fotoğraf paylaştı @ Goztepe Botanik Parki instagram.com/p/Bh4IXj1BPtm/ 1 hour ago
  • Az önce bir fotoğraf paylaştı @ Goztepe Botanik Parki instagram.com/p/BhydrlQhC4T/ 2 days ago
  • Az önce bir fotoğraf paylaştı @ Erenkoy Caddebostan instagram.com/p/BhxNaCzBKsC/ 2 days ago
  • @aysenmelik 😘 3 days ago
  • 5 of 5 stars to Istanbul Istanbul by Burhan Sönmez goodreads.com/review/show/23… 3 days ago

Instagram

Instagram'dan resimleri alma işlemi sırasında bir hata meydana geldi. Birkaç dakika içinde bir deneme daha yapılacaktır.

Diğer 826 takipçiye katılın

Follow Kunegond'un Penceresinden on WordPress.com

Tali Bloglar

  • Kunegond'un Objektifinden
  • Qunegond Okudukça

Goodreads

OKUYORUM

101 KİTAP PROJESİ : 5/101

Pel-Mel

5 hafta 5 roman 12. İstanbul Bienali 50 shades of grey 101 Kitap 1984 acayip Adorno anneler apollon tapınağı aşk nedir Bilge Karasu boğazda eğlence bumed Bu puzzle kaç parça? bu sabah Bu ses de nedir? Carson McCullers central perk deniz E.L.James erotik-romantik romanlar etiket biliyorum önemlisin ama aklıma bir şey gelmiyor etiketlemekten sıkıldım etiketsiz ezik falan fark Fay Hatları Fransız Teğmenin Kadını Gece George Orwell günlük hani hatıralar her eve bir kültür kampanyası hissi iphone isimsiz Jean Genet John Fowles kahve kelebek Kirko ile Kriko'nun maceraları kitap Kunegond'u Yaşatma ve Kalkındırma Vakfı İlanı köpek balığı metinleri mahalle Mark Ravenhill mubi ile film izlemek Nancy Huston nereye gider? Oğuz Atay Palahniuk paris Paris Defteri pazar pazar günlerinin seyir defteri pazar günü ne yapılır Pazar Keyfi Post A Day 2011 Refik Halit Karay renk rüya görmeden olmaz rüyalarım ve ben sabah saçmalama serbestisi içinde yüzmek en büyük özgürlük tembellik güzeldir tembelliğin böylesi ubor metenga buluşmaları woody allen Yalnız Bir Avcıdır Yürek Yekta Kopan Yer altında dünya var zavallı medusa Çırağan Okumaları

Kategoriler

Bu blogu takip etmek ve yeni gönderilerle ilgili bildirimleri e-postayla almak için e-posta adresinizi girin.

Diğer 826 takipçiye katılın

Blogroll

  • ACA'nın Çekirdek Bakışı
  • Anlatmak İstedim
  • ANNECİK VE CİCİK
  • Aydan Atlayan Kedi
  • ÖYKÜ
  • Bir Dilim Sohbet
  • BLACK ESPRESSO
  • Classic Movies Digest
  • Defter
  • Fil Uçuşu
  • Gay Kedi
  • Jose Naranga
  • KADINBEDENSAHNEDÜNYA
  • Laini Taylor
  • Leylak Dalı
  • Murat Gülsoy
  • Nam-I Diğer Annecik
  • Stupid Little Things
  • SİRENİN SESİ
  • Vladimir'in Derdi
  • İÇİMDEN ÇAĞLAYANLAR
  • İyi geceler küçük Joe

Sakla Samanı

  • Şubat 2018 (1)
  • Ocak 2018 (3)
  • Aralık 2017 (1)
  • Kasım 2017 (1)
  • Temmuz 2017 (1)
  • Mayıs 2017 (1)
  • Şubat 2017 (2)
  • Ocak 2017 (5)
  • Kasım 2016 (1)
  • Haziran 2016 (1)
  • Mayıs 2016 (3)
  • Nisan 2016 (2)
  • Ocak 2016 (13)
  • Mayıs 2015 (2)
  • Şubat 2015 (1)
  • Kasım 2014 (4)
  • Mayıs 2014 (2)
  • Nisan 2014 (3)
  • Şubat 2014 (1)
  • Ocak 2014 (6)
  • Aralık 2013 (4)
  • Kasım 2013 (4)
  • Ekim 2013 (2)
  • Eylül 2013 (3)
  • Ağustos 2013 (1)
  • Temmuz 2013 (7)
  • Haziran 2013 (3)
  • Mayıs 2013 (1)
  • Nisan 2013 (3)
  • Mart 2013 (11)
  • Şubat 2013 (3)
  • Ocak 2013 (6)
  • Aralık 2012 (5)
  • Kasım 2012 (4)
  • Ekim 2012 (11)
  • Eylül 2012 (5)
  • Ağustos 2012 (3)
  • Temmuz 2012 (13)
  • Haziran 2012 (4)
  • Mayıs 2012 (4)
  • Nisan 2012 (5)
  • Mart 2012 (2)
  • Şubat 2012 (5)
  • Ocak 2012 (8)
  • Aralık 2011 (6)
  • Kasım 2011 (16)
  • Ekim 2011 (6)
  • Eylül 2011 (11)
  • Ağustos 2011 (6)
  • Temmuz 2011 (11)
  • Haziran 2011 (24)
  • Mayıs 2011 (13)
  • Nisan 2011 (17)
  • Mart 2011 (29)
  • Şubat 2011 (7)
  • Ocak 2011 (7)
  • Aralık 2010 (13)
  • Kasım 2010 (11)
  • Ekim 2010 (7)
  • Eylül 2010 (15)
  • Ağustos 2010 (3)
  • Temmuz 2010 (3)
  • Haziran 2010 (9)
  • Mayıs 2010 (4)
  • Nisan 2010 (3)
  • Mart 2010 (14)
  • Şubat 2010 (15)
  • Ocak 2010 (25)
  • Aralık 2009 (21)
  • Kasım 2009 (24)
  • Ekim 2009 (10)
  • Eylül 2009 (14)
  • Ağustos 2009 (22)
  • Temmuz 2009 (14)
  • Haziran 2009 (31)
  • Mayıs 2009 (31)
  • Nisan 2009 (30)
  • Mart 2009 (34)
  • Şubat 2009 (25)
  • Ocak 2009 (8)
  • Aralık 2008 (1)
  • Kasım 2008 (5)
  • Ekim 2008 (1)
  • Ağustos 2008 (1)
  • Haziran 2008 (5)
  • Nisan 2008 (3)
  • Mart 2008 (15)

Vurun Kahpeye

  • 293,356 hits

Meta

  • Kayıt Ol
  • Giriş
  • Yazılar RSS
  • Yorumlar RSS
  • WordPress.com
Reklamlar

Vazgeç