• 101 Kitap Projesi Liste
  • Sibel Kaçamak

Kunegond'un Penceresinden

~ Çalışma arzusu gelince oturup geçmesini bekliyorum.

Kunegond'un Penceresinden

Tag Archives: garip

Antin Kuntin İşler

26 Cuma Nis 2013

Posted by Qunegond in Günlük

≈ 4 Yorum

Etiketler

en iyi dopamin nerede bulunur?, garip, klavye, okuma, shore club, spor yapıyorum, suadiye'de ne var, sıkıntı günlükleri, yara yara

IMG_6452

Yazmak istedim, yazıyorum. Aklımda, kalbimde söyleyeceklerim olduğundan değil sırf  parmaklarım unutmasın, derdim bunadır. Sene başında on parmak klavye öğrenirken ne sancılar çektim. Gözlerimin önünde Q klavye varken F klavye dizimini ezberlettirmek, parmaklarıma yani çünkü alışkanlık kurusun akıldan iki adım önde gidiyorlardı, hiç kolay olmadı. Yine de 1 ay içinde baş göz yara yara bu işi kıvırdılar. Şampiyonalara katılacak derecem olmasa bile eskiye nazaran çok daha çabuk ve hatasız yazıyorum.

Akılda bekleyen bir şeyler olmayınca devam ettirmek zor tabii… Ama yazmasam olmayacaktı. Hiç bir işe, ne kitaba, ne filme odaklanabilecektim. Bari gecen haftanın en büyük olayından bahsedeyim. Cumartesi cumartesi oturuyor kitap okuyordum. Aniden sıkıldım. Ev bastı. Dışarısı güneşli. Hem alacaklarım (kitap), bakacaklarım (yine kitap) var derken attım kendimi sahile. Parantez içinde tüm bu bakıp aldıklarımı okuyorum zannedilmesin, evimde yanı başımda bulunmaları güven ortamı sağlıyor. Yoksa okuma hızım her sıradan vatandaştan belki bir beden daha hallice. Onu da istatistiksel olarak ülkemizde okuma oranları düşük diye dedim. Bir de almayınca basılmayacak o yüzden hoşuma giden ilgimi çeken olursa alıyorum. Belki garip belki değil, sokakta her yardım dilenen biri yanıma yaklaştıkça onu bir an evvel uzaklaştırıyor ki buna Green Peace’cilerle Unicef’ciler de dahil, gidip bir kitap alıyorum.

Geleyim Cumartesi olayına Erenköy civarlarında falandım, bu yürüyüşlerin beni kesmediğini fark ettim. Kesmiyordu, kesmediği için de, buradan Ankara’ya kadar bir gidip gelecek halim yok ya, hiç çıkmıyordum, yürüyüşe yani, bu davranış modeli artık terazinin mi diyeyim ya da benim mi bir klasik haline geldi, kesmiyorsa-tamamen-bırak. Nedense bu sefer  şeytan dürttü, Şaşkınbakkal taraflarında yeni bir spor salonu inşaatı yapılıyordu, gidip bir bakayım dedim bitmiş mi? Bitmiş olması muhtemel, bikini mevsimi yaklaştı. Hatta o gün itibarıyla gelmiş gibiydi. Gittim baktım, yok. Hala tahta, artık tahta değil ya neyse, perdeler ve üzerinde reklam panoları geçen ay koyduğum yerde duruyor.

Aklıma bir durak ötedeki Shore Club geldi. Hem Suadiye, hem sahil, hem büyük ve lüks görünümlü, açıldığı zamandan beri bakar imrenirim uzaktan, bir türlü giremem korkudan…. Hani Louis Vitton’a da girilmez ya, önce kuaföre gidersin, en bayramlıklarını giyersin, vs ancak ondan sonra o yüce markaya bir nebze olsun layık duruma gelebilirsin… Hayır yani arkamda Richard Gere gibi biri olsa hiç çekinmeyeceğim de… İşte onun gibi bir izlenim bırakmış bende. Hem gireceğim de ne olacak kuyruğuma baka baka çıkacağım gibisinden bir düşünce.

Ve fakat o Cumartesi hiç bir düşünce o spor kulübünden içeri adım atmamı engelleyemedi. Diyeceğim şu adımı attım ve bir daha çıkamadım. 1 haftadır paso gidiyorum. Tavsiye ederim. Yalnız oldukça moral bozucu. Herkes zayıf ve fit durumda. Kısa zamanda seviye tutturamazsam kompleks yapacağım. Hissediyorum. Yine de hemen bir artısı oldu. Dopamin doldum. Hatta ikinci bir artı da var. Cildimdeki pürüzler gitti yahu. Ben şimdi ne koparacağım?

Detayları vaktim olursa sonra anlatayım. Birazdan evden çıkma zamanı…

Hazırlık başlasın.

Bunu derecelendir:

Kararsızlıkta Kararlıyım

14 Çarşamba Kas 2012

Posted by Qunegond in Uncategorized

≈ 1 Yorum

Etiketler

acayip, ben kitap alayım sen cd, bu sabah, garip, karanlığın elli tonu, kararsızlık, kunegond defteri, motivasyon, sabır taşı, sanki

Geçtiğimiz son iki haftayı bundan böyle blog yazmak ve yazmamak kararları arasında gidip gelerek geçirdikten sonra bu sabah böyle bir şevkle kalktım. Pazar gününden beri çalışıyor olmak, insan içine çıkmak iyi geldi belki de… Bir arkadaşımdan burçlar kitabı edindim. Terazi hakkında ne yazdığına baktığımda yere yığılacaktım.

KARARSIZLIKTA KARARLIDIR.

Bu kadar mı olur? Bir ikinci şoku da Terazi’nin, 3 ya da 4 emin değilim çift kişilikli burçlardan biri olduğunu öğrenmekle yaşadım. Bir diğeri ikizler mesela. Gündüz insan gece HIRT’ız yani.

Yazmaya başlamadan önce, eski yazılardan bir kaçına göz attım okudum. Şu anki kendimden ne kadar uzaklar. Onları yazmış olan sanki ben değilim, öylesine yabancılaşmışım. Garip bir şekilde aynı yerde olmadığımı öğrenmek acayip motivasyon verdi. Daha mı iyi olmuş daha mı kötü karar veremedim. Gerçi bu kavramlar göreceli olduğundan bir karar vermem gerektiğini de hissetmedim desem yalan olmaz.

Ne olsa, KARARSIZLIKTA KARARLIYIM.

Lafı dolandırmanın bir anlamı yok. Blogdaki okuyucu sayısının yavaş da olsa gün be gün artıyor olmasının huzursuzluğunu üzerimden atamıyorum. Bir yandan oldukça mutlu ve gururluyum, uzaklarda bir yerlerde birileri düşüncelerime, yaşadıklarıma bir değer verip vakit harcayıp okuyor. Diğer yandan giderek çıplak kaldığımı hissedip örtünmek, saklanmak istiyorum. Bu hayat nasıl bir çelişkidir yahu… Geçen salı günüydü, akşam eve gelince neredeyse blog adresini kökünden yok edecek, tüm izlerini adam tutup sildirecek hissiyattaydım. Böyle bir Kunegond bu diyardan hiç geçmemiş gibi olsun diyordum. Bu sabah aniden durum değişti. Şimdi düşününce diyorum ki şu çift kişilikli olma durumu bilinç altında rahatlatma yarattı. Kabahat bende değil, beni bu ayda bu burçta, gezegenlerin bu dizilişinde dünyaya getirenlerde… İstediğim zaman diyebilirim yok bu yazanları ben değil öteki yazdı. Zaten ben ben değilim ki… Burası Kunegond Defteri.

Sylvia Plath’ın Sırça Fanus’unu elimden bırakamıyorum. Eminim defalarca okuyacağım.

Geçen cuma günü kitabı bizim buradaki kitapçılardan birinden aldım. Kasa kuyruğunda işim uzun. Yanıma 1 kadın geldi, elinde 3 kitap. İşimin uzun olması aldığım kitapları kredi kartının puanlarıyla ödemek istemem. Her seferinde sorun çıkar. Lanet ederim puan kullandığıma kullanacağıma. Haliyle kasadaki kızın önce ne işlemi yapılacağını algılamasını, sonra pos makinesinin keyfini beklerken ister istemez yanımda olan olaylara kulak kabarttım. Kadının arkasından orta yaşlı bir adam elinde 1 CD geldi yanımızda durdu. Kadın gözünü dikmiş cd’ye bakıyor. İçimden diyorum ki şimdi patladı patlayacak, kabının plastik parçaları yüzüme gözüme batacak. Azıcık kenara çekildim. Her an yere yapışacak tetiklikte bekliyorum. Adam kadının bu bakışları karşısında ağzını açmak zorunda kaldı.

Yok almayacağım, öylesine bakıyorum. Zaten götüremeyiz yerimiz yok.

Belli ki İstanbul’da gelip geçiciler. Nereye gideceklerse… Yurt dışında yaşıyor havalarındalar. Yalnız aksanları henüz bozulmamış. Yeni bir transfer söz konusu. Ya da gittikleri yerde yerli halka karışmadan Türk bakkalı, Türk şirketi vs idare ediyorlar. Yok başka türlü olamaz, imkan yok inanmam. Körle yatan şaşı kalkar sözü kadar geçerli başka bir söz daha bilmiyorum.

Kadından hiç cevap yok. Yalnızca bakışlarını cd’nin kabından adamın yüzüne çevirdi. Adam bir şeyler daha söylemek ihtiyacında.

Hem zaten Sultanahmet’ten alırım. Orada daha fazla çeşit var.

Şimdi ölesiye merak içindeyim. Bu ne cd’sidir ki Sultanahmet’te daha fazla olsun. Ayrıca Sultanahmet’te benim bilmediğim müzik dükkanları mı var? Kafamı eğdim, göremedim. Olsa olsa mevlanamsı bir şeylerdirde karar kıldım. Yine de aklım cd’lerde. Adam pozisyon değiştirse de kapağını görebilsem derdindeyken yan kasa açıldı. Kadın elindeki kitapları verdi. Adam kadının o bakışlarından sonra almak istese bile alamayacağı cd’yi raflara bırakmaya gitti. Ben hala işlem yapılmasını bekliyorum. Sorun nedir artık ilgilenmiyorum. Her şeyi kasadaki kızın uzmanlık alanına bıraktım. Yandakiler nedense ilgimi daha fazla çekti.

Adam geri geldi. Gözü kadının kasiyer kıza vemiş olduğu kitaplarda. Eeee, sırasıyla değil mi ama? Kadın konuşmak zorunda kaldı.

Merak etme, biri otomatik düşecek. 3 al 2 öde kampanyası var.

56 lira.

Biri düşmedi.

Malesef hanımefendi, o kampanya bir buçuk ay önceydi.

Allah allah, bir buçuk aydır kitap almadım mı ben?

Kimseden cevap yok. Adama döndü sen ne dersin gibilerinden, adamın aklı eminim geri bırakmak zorunda kaldığı cd’de… Adam omuz silkti.

Kadın çantasını açtı, cüzdanından kredi kartını çıkarıp kasiyer kıza uzattı. Kasiyer kız kartı aldı. Pos makinesinden geçirdi.

Kadın bir hamle, kasiyer kızın diğer elinde tuttuğu kitaplara uzandı.

Bir dakika o zaman. Şunu bir kenara ayıralım. 2 tane alayım.

Kısa süreli sessizlik. Herkes kendi işine eğilmiş, benim gözüm ve kulaklarım hala yan tarafta. Kendi ödememin durumunu hiç mi hiç merak etmiyorum. Hani neredeyse akşama kadar sürse sabırla bekleyeceğim. Bu arada parantez içinde belirteyim bana ne kadar sabırlısın diyenlere cevabım işte budur, sabırlı görünüyorsam bilin ki bu işten bir çıkarım vardır.

Peki, Özgürlüğün Elli Tonu ne zaman gelecek?

Kasiyer kız şaşkın, o da ne anlamında kadına baktı. Ben içimden Gri’nin Elli Tonu olmasın. A-ha işte girişte kapı gibi dizilmişler, şeklinde düşünüyorum. Kasiyer , Pardon, Karanlığın 50 tonu olmasın şeklinde sordu?

Evet, evet dedi kadın.

Ulan dedim, hemen taklitleri çıkmış.

Evet, evet diye yineledi kadın. Oldukça heyecanlı, ağız sularına kapılıp gideceğimizi zannettim o denli yani…

15 gün sonra raflarda olur.

Peki, Ak akçe kara gün içindir ne zaman gelecek?

Bu soru üzerine kasiyer kız, kadın ve ben kafalarımızı çevirerek bir kenarda unutulmuş adama baktık.

Kasiyer kız, her seferinde olduğu gibi yine şaşkın. Kadın iki saniyelik bir duraksamadan sonra adamın, oldukça tanıdık diye tahmin ettiğim, esprisine gülmeye başladı. Adam, beğenilmenin verdiği sırnaşıklıkla yaptığı müdaheleden memnun, devam etti.

Niye internetten kitap okumuyorsun, anlamıyorum?

İnternetten kitap mı okunur yahu?

Neden olmasın? Ne varsa onu oku? Hem neden illa eline almak istiyorsun?

Eve gelince meraktan baktım nedir bu heyecanla beklenen Karanlığın 50 Tonu diyerek… Meğerse Gri’nin ikinci cildiymiş. İngilizcesi 50 Shades Darker ya… Güzel olmuş çevirisi.

Bunu derecelendir:

 Subscribe in a reader

Okudukça

Bir kitabı okuyup bitirdiğiniz zaman, bunu yazan keşke çok yakın bir arkadaşım olsaydı da, canım her istediğinde onu telefonla arayıp konuşabilseybim diyorsanız, o kitap bence gerçekten iyidir.

Çavdar Tarlasında Çocuklar
J.D.Salinger

Ara ki Bulasın

Ne Diyordum?

  • İz Peşinde
  • Kahveyi bıraktım, başıma gelenler
  • Taş bu yumurtalar taş
  • Bir haftalık kazanç: Mo Yan, Yu Hua, Engin Türkgeldi
  • Bir alışkanlık oturtmaya çalışıyorum
  • Uzun zaman oldu görüşmeyeli…
  • Ovalama Günleri/Günlükleri

Çok Okunasılar

  • Gelmiş Geçmiş En Etkili 100 Yazar Listesi
  • Bir Rüya Gibi
  • 1/101 - Çavdar Tarlasında Çocuklar Hakkında
  • >Yaka Düğmelerinden Erkek Karakter Tahlili
  • >Korkuyu Beklerken / UBOR-METENGA
  • >Ağaçlar ve İnsanlar
  • 4/101 Kitap: Solgun Ateş

Instagram

Follow me on Twitter

Tweetlerim

Diğer 850 takipçiye katılın

Follow Kunegond'un Penceresinden on WordPress.com

Tali Bloglar

  • Kunegond'un Objektifinden
  • Qunegond Okudukça

Goodreads

OKUYORUM

101 KİTAP PROJESİ : 5/101

Pel-Mel

5 hafta 5 roman 12. İstanbul Bienali 50 shades of grey 101 Kitap acayip Adorno anneler anılar apollon tapınağı Bilge Karasu boğazda eğlence bumed Bu puzzle kaç parça? bu sabah Bu ses de nedir? can sıkıntısı Carson McCullers central perk deniz E.L.James erotik-romantik romanlar etiket biliyorum önemlisin ama aklıma bir şey gelmiyor etiketlemekten sıkıldım etiketsiz ezik fark Fay Hatları Fransız Teğmenin Kadını Gece günlük hani hatıralar her eve bir kültür kampanyası hissi iphone isimsiz iç sıkıntısı Jean Genet John Fowles kahve kelebek kendini tanı Kirko ile Kriko'nun maceraları kitap Kunegond'u Yaşatma ve Kalkındırma Vakfı İlanı köpek balığı metinleri mahalle Mark Ravenhill mubi ile film izlemek Nancy Huston nereye gider? Oğuz Atay Palahniuk paris Paris Defteri pazar pazar günlerinin seyir defteri pazar günü ne yapılır Pazar Keyfi Post A Day 2011 Refik Halit Karay renk rüya görmeden olmaz rüyalarım ve ben sabah saçmalama serbestisi içinde yüzmek en büyük özgürlük tembellik güzeldir tembelliğin böylesi ubor metenga buluşmaları woody allen Yalnız Bir Avcıdır Yürek Yekta Kopan Yer altında dünya var zavallı medusa Çırağan Okumaları

Kategoriler

Bu blogu takip etmek ve yeni gönderilerle ilgili bildirimleri e-postayla almak için e-posta adresinizi girin.

Diğer 850 takipçiye katılın

Blogroll

  • ACA'nın Çekirdek Bakışı
  • Anlatmak İstedim
  • ANNECİK VE CİCİK
  • Aydan Atlayan Kedi
  • ÖYKÜ
  • Bir Dilim Sohbet
  • BLACK ESPRESSO
  • Classic Movies Digest
  • Defter
  • Fil Uçuşu
  • Gay Kedi
  • Jose Naranga
  • KADINBEDENSAHNEDÜNYA
  • Laini Taylor
  • Leylak Dalı
  • Murat Gülsoy
  • Nam-I Diğer Annecik
  • Stupid Little Things
  • SİRENİN SESİ
  • Vladimir'in Derdi
  • İÇİMDEN ÇAĞLAYANLAR
  • İyi geceler küçük Joe

Sakla Samanı

  • Haziran 2019 (1)
  • Nisan 2019 (1)
  • Ocak 2019 (4)
  • Mayıs 2018 (2)
  • Şubat 2018 (1)
  • Ocak 2018 (3)
  • Aralık 2017 (1)
  • Kasım 2017 (1)
  • Temmuz 2017 (1)
  • Mayıs 2017 (1)
  • Şubat 2017 (2)
  • Ocak 2017 (5)
  • Kasım 2016 (1)
  • Haziran 2016 (1)
  • Mayıs 2016 (3)
  • Nisan 2016 (2)
  • Ocak 2016 (13)
  • Mayıs 2015 (2)
  • Şubat 2015 (1)
  • Kasım 2014 (4)
  • Mayıs 2014 (2)
  • Nisan 2014 (3)
  • Şubat 2014 (1)
  • Ocak 2014 (6)
  • Aralık 2013 (4)
  • Kasım 2013 (4)
  • Ekim 2013 (2)
  • Eylül 2013 (3)
  • Ağustos 2013 (1)
  • Temmuz 2013 (7)
  • Haziran 2013 (3)
  • Mayıs 2013 (1)
  • Nisan 2013 (3)
  • Mart 2013 (11)
  • Şubat 2013 (3)
  • Ocak 2013 (6)
  • Aralık 2012 (5)
  • Kasım 2012 (4)
  • Ekim 2012 (11)
  • Eylül 2012 (5)
  • Ağustos 2012 (3)
  • Temmuz 2012 (13)
  • Haziran 2012 (4)
  • Mayıs 2012 (4)
  • Nisan 2012 (5)
  • Mart 2012 (2)
  • Şubat 2012 (5)
  • Ocak 2012 (8)
  • Aralık 2011 (6)
  • Kasım 2011 (16)
  • Ekim 2011 (6)
  • Eylül 2011 (11)
  • Ağustos 2011 (6)
  • Temmuz 2011 (11)
  • Haziran 2011 (24)
  • Mayıs 2011 (13)
  • Nisan 2011 (17)
  • Mart 2011 (29)
  • Şubat 2011 (7)
  • Ocak 2011 (7)
  • Aralık 2010 (13)
  • Kasım 2010 (11)
  • Ekim 2010 (7)
  • Eylül 2010 (15)
  • Ağustos 2010 (3)
  • Temmuz 2010 (3)
  • Haziran 2010 (9)
  • Mayıs 2010 (4)
  • Nisan 2010 (3)
  • Mart 2010 (14)
  • Şubat 2010 (15)
  • Ocak 2010 (25)
  • Aralık 2009 (21)
  • Kasım 2009 (24)
  • Ekim 2009 (10)
  • Eylül 2009 (14)
  • Ağustos 2009 (22)
  • Temmuz 2009 (14)
  • Haziran 2009 (31)
  • Mayıs 2009 (31)
  • Nisan 2009 (30)
  • Mart 2009 (34)
  • Şubat 2009 (25)
  • Ocak 2009 (8)
  • Aralık 2008 (1)
  • Kasım 2008 (5)
  • Ekim 2008 (1)
  • Ağustos 2008 (1)
  • Haziran 2008 (5)
  • Nisan 2008 (3)
  • Mart 2008 (15)

Vurun Kahpeye

  • 337.310 hits

Meta

  • Kayıt Ol
  • Giriş
  • Yazı beslemesi
  • Yorum beslemesi
  • WordPress.com

Vazgeç
Gizlilik ve Çerezler: Bu sitede çerez kullanılmaktadır. Bu web sitesini kullanmaya devam ederek bunların kullanımını kabul edersiniz.
Çerezlerin nasıl kontrol edileceği dahil, daha fazla bilgi edinmek için buraya bakın: Çerez Politikası