Kim demişse bırakabiliyorsan bırak kardeşim hiç yazma diye bende de o hesap işte. Artık yazmayacağım dedim, döndüm, döndüm, midem bulandı, geldim yine buraya… Kusacağım. SAFRA’yı çıkartana kadar.
Geçen zaman zarfında yaşarsam yazmaya gerek kalmaz belki gibisinden bir düşünceyle günlerimi geçirdim dahası geçirmeye çalıştım. Gezdim, tozdum, eğlendim, yoga yaptım falan… Her geçen gün kendime biraz daha sabret az kaldı, bak en önemlisi alışkanlığı silmek, gerisi kolay vs diyerek telkinlerde bulundum. Olmadı, yine olmadı. Yazıya karşı ayık durduğum zamanlarda bile hiç aklımdan çıkmadı. Rüyalarıma girdi. Orada yazdım. Gündüz düşlerime girdi. Havaya kazıdım. Bugün itibariyle pes ediyorum artık. Zamanında bu konu üzerinde saçmalamışlığım vardır. Ben bir yazıkoliğim. Grafomanyak da denebilir. Hiç bir şey yazamadığım zamanlarda beyaz kağıdı elime alıp kendi ismimi karalarım. Defalarca, satırlar, sayfalar boyu, rengarenk.
Cumartesi günü İstanbul Kitap Fuarı’ndaydım. İlk gün, ilk saatler genelde sakin olur, öğlene doğru kalabalık artar, öğleden sonra doruğa ulaşır, akşam üstü tekrar inişe geçer. Bu sefer kapanışa kadar bir sakinlik hakimdi. Bir arkadaşımın da dikkatini çektiği üzere okuyucudan çok yazarın bulunduğu bir fuar ilk günüydü. Bunun bir çok nedeni olabilir:
1. Fuar şehirden o kadar uzak ki ve her sene öyle kalabalık olur ki, bu sene artık insanların canına topluca tak etmiş, sözleşmiş gibi olmuş.
2. Büyük yayınevlerinin indirimleri çok yetersiz kalmış. Özellikle de internetten sipariş sitelerinin yüzde 40’a varan indirimleri karşısında…
3. Farklı konsept yayınevleri katılımı durdurmuş. Geriye her D&R’da, Remzi’de rastlayabileceğin best seller ya da klasik satıcıları kalmış. Örnek, 6:45, Parantez, Alef, vs… yoktunuz, niye gelmediniz? Gerçi Parantezin adını lekelemeyeyim, kendi gelmemiş ama kitaplarını Yitik Ülke’yle yollayıvermiş. Şaka bir yana fuara katılmanın ne denli pahalı ve zor olduğunun farkındayım, yine de gözlerim görmek istiyor işte…
4. Etkinliklerin giderek fakirleşmesi fuara ilgiyi azaltmış, bir zamanlar hangi birine katılacağımı bilemezdim, üst üste çakışanı olurdu, aklım kalırdı, şimdi merakımı uyandıran bir tane bulmakta güçlük çektim.
5. Belki de şehirde bilmediğim başka önemli bir etkinlik, faaliyet, oturum, ulaşım engeli, sınav, vs falan vardı da haberim yoktu, dolayısıyla fuarda olmayan diğerleri bu ve benzerleri bahanelere takılıp kaldılar.
6. Artık oturduğumuz şehirde, hatta her mahallede öyle çok kitapçı var ki, fuara gitmeye gerek kalmadı.
7. Yayınevlerinin her sene fuara yetiştirdiği yeni eser sayısının yok denli azlığı ziyaretçi sayısını düşürdü.
Fuarın ilk günü sönüktü belki, beklenilen okur sayısına ulaşamadı belli ki, ama ben yine de klasik ziyaretlerimi yaptım. Notos, Metis, Monokl, Siren, Yitik Ülke, Nota Bene, İletişim, Ceres, vs… Biraz da sanat fuarını gezdim. Yedim, içtim, dinledim, arkadaşlarımı gördüm, keyf ettim.
Neyseki dönüşte son Bakırköy İdo servisini yakaladım. Yolculuk oldukça eğlenceliydi. İsmini hatırlayamadığım bir şair, Figen olabilir, kitabını Cemal Süreyya ile Turgut Uyar’ın arasına koymuşlar, kimse eline bile almamış, bu yüzden biraz hüzünlüydü, her ne kadar internetten araştırmaya çalıştıysam da bulamadım, ezberden okuduğu Turgut Uyar şiirleriyle bize eşlik etti, trafik zul olmadı. Güle eğlene E-5’ten seyrettik.
Yarın sabahtan Kıbrıs’a gidiyorum. Cuma akşamına kadar oradayım. Vakit bulursam yazarım. Yazamazsam fotoğraf koyarım. Maksat hareket olsun.