• 101 Kitap Projesi Liste
  • Sibel Kaçamak

Kunegond'un Penceresinden

~ Çalışma arzusu gelince oturup geçmesini bekliyorum.

Kunegond'un Penceresinden

Tag Archives: Hırsızın Günlüğü

Mavi Bebek, Gece, Hırsızın Günlüğü

02 Perşembe Haz 2011

Posted by Qunegond in filmlerim, Günlük, okuduklarım

≈ 6 Yorum

Etiketler

Bilge Karasu, bir korku romanı, Gece, Hırsızın Günlüğü, Jean Genet, John Hopkins, Mavi Bebek Kalp Ameliyatı, Sizin dünyanız

Dün akşam bir şeyler yiyeyim bari deyip bilgisayarı kapattıktan sonra televizyondaki filme takılıp kaldım. Meğersem gerçek bir öyküyü anlatırmış. John Hopkins Hastanesinde yapılan ilk Mavi Bebek Kalp Ameliyatı olarak tanınan şimdilerde bizim Fallot tetrolojisi olarak bildiğimiz açık kalp operasyonu.

Film ameliyatın öyküsünü anlatmakla kalmayıp, o zamanda, o devrin çıkarlara dayalı insan ilişkilerini, zenci-beyaz farklarını da anlatıyor.

Filmin güncelliğini sağlayan başka bir konu ise eğitimin her şey olmadığı. Bugünkü toplumlarda bile şu an bunu anlamış değiliz. Diploman var mı kardeşim, varsa gel. Hatta diploman şu, şu, şu okullardan değilse ve sen şu, şu, şu üyeliklere sahip değilsen hiç boşuna yorulma. Bak sana göre, aşağıları gösteren bir el hareketi, işte şu işler var. Bir zahmet cv’ni oralara yollamanı rica ediciim. Yani buradan şu anlaşılıyor ki bazılarımız her daim zenci kalmaya mahkum.

Filmin özeti aslında  şu; kardiyolog doktorumuz Alfred Blalock laboratuar teknisyeni olarak işe aldığı ancak bordrosunda bile servis elemanı olarak çok düşük bir ücretle gösterilebilen zenci Vivien Thomas’ın yardımı olmadan bu ameliyatı becerebilecek durumda değildir. Buna rağmen Thomas’ı yönetime kabul ettirmekte zorlanır. Bazı durumlarda kılını bile kıpırdatmaz. Gerçi sonradan ölümüne yakın pişmanlık duyacaktır ya… Thomas’ın tıp konusunda bilgisi oldukça çoktur, işini severek ve coşkuyla yapmaktadır ancak diploması yoktur. Diploma için dışarıdan sınava gireyim dediğindeyse ona, olmaz taa en başından başlamalısın derler. Tabii seneler sonra devir değişir ve John Hopkins doktorluk ünvanını verir. Bu senelerin nasıl geçtiği önemli. Film de onlar üzerine zaten. Seyrettiğime memnum olduklarımdan biri. Digitürk’ü işte bu yüzden seviyorum.

Bu filmin bana Fransa’yı hatırlattığına şaşmamak lazım. Nedenine gelince Fransa tecrübeyi diplomaya sayan nadir ülkelerden bir tanesi. Zamanında çıraklıktan yetişme kadın doğumcular bile varmış. Bunlardan hala pratik yapanları da bulmak mümkün.

Diyelim liseden sonra bir şirkette odacı olarak başladınız. Kendinizi gösterdiniz, memur oldunuz. Sonra bir takım yerlere yükseldiniz. Diploma eksikliğinden daha ileriye gidemiyorsunuz. Ancak Master başvurusu yapıp bir sınavla deneyimlerinizi üniversite diploması yerine saydırabilirsiniz. Bu bir çok alan için hala geçerli. Master derecesini alınca da önünüz açılıyor. Gerisini size soran olmuyor. Yani ıncık cıncık ilk okul diploman hangi okuldan, ilk dadın kimdi bakayım senin tarzında kriterler yok. Tabii ki aranırsa durumun bu şekilde olduğu yerler yine bulunur ama genel durum bizdeki kadar abartılı değil.

Çenem düştü aslında son zamanlarda araya sıkıştırarak gizli gizli okuduğum kitaplardan bahsetmek istiyordum. Gizli diyorum çünkü şu 101 kitap projesi var ya hani… Ona da devam ediyorum. Hem de kendimle çok gurur duyuyorum. Nedense?

İlk kitap Bilge Karasu’dan Gece. Metis’in yerinden indirimli almıştım. Karasu’yu ilk defa elime alıyorum. Bütün kitapları arasından, her birini şöyle bir karıştırmıştım, bana en ilginç gözükeni bu olduğu için ilk tercihimi ona yaptım.

Gece’yi belki de bir deneme sınıflandırmasına sokmak lazım. Başta belirli bir öyküsü yokmuş zannettiydim. Yanılmışım. Var. Hem de çok hoş. Bazen elle tutulur, bazen deniz anası misali kayıp giden. Korkunun, öfkenin, baskının ve ihanetlerin kitabı bu…

Öfke, korku, baskı, kolaylıkla biribirine dönüşür, biribirinin kılığına girer; dışarıdan geleni içten, içten geleni dışarıdan gelirmiş gibi gözükür. benin, benliğin altta kaldığı duygusunun, birer görünümüdür üçü de. Gecenin işçileri, hep altta kaldığı duygusuyla bunalmış insanlardan mı derlendi?

Oldukça samimi bir dille yazılmış, hatta kusulmuş diyebilirim. Öylesine sıcak, pis kokulu, mide bulandırıcı ve karışık. Bir kere çıkarıldı mı rahatlatan cinsten. Ne diyeyim aldığıma memnunum. Diğer, görünüşte daha sıradan duran öyküleri bu kitabın üstesinden gelebilir mi bilmiyorum. Dilindeki Karasu’ya özgü kelimeler çok hoş. Kitabın büyüsünden kurtulup not edebildiklerim şunlar:

Kanağan – saf anlamında kanmak fiilinden.

Bu yüzden de çocuktan bile kanağan olurlar […]

Hiçolum – adı üstünde

N. ise, sürekli bir hiçolum içinde göründü bana.

Yazanak – tutanak

Onu izlemekle görevli olanlar, birbirlerinden habersiz, ama hepsi doğrudan doğruya bana bağlı; getirdikleri bilgileri, yazanakları, yukarıya ileten, benim.

Son bir alıntı, alıntılar genelde kafamı hali hazırda kurcalayan konular, daha :

Geçmiş, diyorum […] geçmişin içinden rastgele seçilmiş bir takım ögelerin, ama özellikle beğendiğimiz -ya da beğenmediğimiz- ögelerin yan yana getirilmesiyle kurduğumuz, gerçeklikten uzak bir yapıntıdır.

Ayrıntı Yayınları Yeraltı Edebiyatından bir baş yapıt daha. Jean Genet Hırsızın Günlüğü. Yazar olduktan sonra kendi hırsızlık anılarını anlattığı bir günlük. Topluma karşı bir başkaldırı mahiyetinde. Genet net olarak bunu günlüğünde belirtmekten çekinmiyor. “Sizin dünyanız” sözü kitabın leitmotivi. Sürekli bir mide bulantısı. Tabii midesi hassas azınlık için.

[…] Hırsızlığım beni hırsızlık mesleğinin özgünlüğüne inandırıyordu. […] Hırsızlığımın ne kadar yaygın olduğunu fark ettiğimde çok şaşırdım. Bayağılığın içine dalmıştım.

Kimsesiz olan Genet sefil bir hayat sürer ve bunu da severek yapar. İşte bu kitapta bunu anlatıyor: nedenleri, nasılları, en içten duyguları, yaşam biçimi, aşkları, “bizim dünyamız”la yaptığı karşılaştırmalar, tüm bunların arasında kendi aksi. Hapse girdiğinde ilk kitabı Çiçeklerin Meryem Anası’nı yazarak dikkati çeker.

Jean Paul Sartre’ın Hırsızın Günlüğü’nden esinlenerek yazdıklarından sonra 0kunmalı derim. Farklı bir bakış açısı isteyenler için.

Her isteyen Narkissos olamaz. Suya eğilen bir çok kişi orada yalnızca belli belirsiz bir insan görüntüsü görür. Genet ise kendini her yerde görmektedir; en donuk yüzeyler ona kendi imgesini yansıtırlar; başkalarının en derin gizlerini bile hemen sezip ortaya çıkarırı Genet. O kaygı verici ikizlik temasına, imgeye, tıpatıp benzemeye, düşman kardeşe tüm yapıtlarında rastlanır. Bu yapıtların her birinin kendisi olmak, kendisinin yansıması olmak gibi tuhaf bir özelliği vardır. Kafamızı karıştıran, bizi esriten ve Genet’nin bakışı altında Genet’ye dönüşen uğultulu, yoğun bir kalabalığı gözümüzün önüne getirir Genet. […] Ama yine de bitişme yerinde, kuşatan miti kuşatılmış mitten ayıran o ince çizgiyi görmeyi biliyorsanız, gerçeği keşfedersiniz, o korkunç gerçeği.

Evet, Sartre’ın da belirttiği gibi o korkunç gerçek Hırsızın Günlüğü’nün son satırlarında kazılı.

İki kitap daha var bahsetmek istediğim ancak yazının oldukça uzun olduğu kaygısıyla yarına bırakıyorum. Sesim çıkmadığı zamanlarda boş oturmamışım yine de değil mi? Filmleri saymıyorum bile…

Bunu derecelendir:

 Subscribe in a reader

Okudukça

Bir kitabı okuyup bitirdiğiniz zaman, bunu yazan keşke çok yakın bir arkadaşım olsaydı da, canım her istediğinde onu telefonla arayıp konuşabilseybim diyorsanız, o kitap bence gerçekten iyidir.

Çavdar Tarlasında Çocuklar
J.D.Salinger

Ara ki Bulasın

Ne Diyordum?

  • İz Peşinde
  • Kahveyi bıraktım, başıma gelenler
  • Taş bu yumurtalar taş
  • Bir haftalık kazanç: Mo Yan, Yu Hua, Engin Türkgeldi
  • Bir alışkanlık oturtmaya çalışıyorum
  • Uzun zaman oldu görüşmeyeli…
  • Ovalama Günleri/Günlükleri

Çok Okunasılar

  • Gelmiş Geçmiş En Etkili 100 Yazar Listesi
  • 1/101 - Çavdar Tarlasında Çocuklar Hakkında
  • Bir Rüya Gibi
  • >Yaka Düğmelerinden Erkek Karakter Tahlili
  • >Korkuyu Beklerken / UBOR-METENGA
  • >Ağaçlar ve İnsanlar
  • 4/101 Kitap: Solgun Ateş

Instagram

Follow me on Twitter

Tweetlerim

Diğer 850 takipçiye katılın

Follow Kunegond'un Penceresinden on WordPress.com

Tali Bloglar

  • Kunegond'un Objektifinden
  • Qunegond Okudukça

Goodreads

OKUYORUM

101 KİTAP PROJESİ : 5/101

Pel-Mel

5 hafta 5 roman 12. İstanbul Bienali 50 shades of grey 101 Kitap acayip Adorno anneler anılar apollon tapınağı Bilge Karasu boğazda eğlence bumed Bu puzzle kaç parça? bu sabah Bu ses de nedir? can sıkıntısı Carson McCullers central perk deniz E.L.James erotik-romantik romanlar etiket biliyorum önemlisin ama aklıma bir şey gelmiyor etiketlemekten sıkıldım etiketsiz ezik fark Fay Hatları Fransız Teğmenin Kadını Gece günlük hani hatıralar her eve bir kültür kampanyası hissi iphone isimsiz iç sıkıntısı Jean Genet John Fowles kahve kelebek kendini tanı Kirko ile Kriko'nun maceraları kitap Kunegond'u Yaşatma ve Kalkındırma Vakfı İlanı köpek balığı metinleri mahalle Mark Ravenhill mubi ile film izlemek Nancy Huston nereye gider? Oğuz Atay Palahniuk paris Paris Defteri pazar pazar günlerinin seyir defteri pazar günü ne yapılır Pazar Keyfi Post A Day 2011 Refik Halit Karay renk rüya görmeden olmaz rüyalarım ve ben sabah saçmalama serbestisi içinde yüzmek en büyük özgürlük tembellik güzeldir tembelliğin böylesi ubor metenga buluşmaları woody allen Yalnız Bir Avcıdır Yürek Yekta Kopan Yer altında dünya var zavallı medusa Çırağan Okumaları

Kategoriler

Bu blogu takip etmek ve yeni gönderilerle ilgili bildirimleri e-postayla almak için e-posta adresinizi girin.

Diğer 850 takipçiye katılın

Blogroll

  • ACA'nın Çekirdek Bakışı
  • Anlatmak İstedim
  • ANNECİK VE CİCİK
  • Aydan Atlayan Kedi
  • ÖYKÜ
  • Bir Dilim Sohbet
  • BLACK ESPRESSO
  • Classic Movies Digest
  • Defter
  • Fil Uçuşu
  • Gay Kedi
  • Jose Naranga
  • KADINBEDENSAHNEDÜNYA
  • Laini Taylor
  • Leylak Dalı
  • Murat Gülsoy
  • Nam-I Diğer Annecik
  • Stupid Little Things
  • SİRENİN SESİ
  • Vladimir'in Derdi
  • İÇİMDEN ÇAĞLAYANLAR
  • İyi geceler küçük Joe

Sakla Samanı

  • Haziran 2019 (1)
  • Nisan 2019 (1)
  • Ocak 2019 (4)
  • Mayıs 2018 (2)
  • Şubat 2018 (1)
  • Ocak 2018 (3)
  • Aralık 2017 (1)
  • Kasım 2017 (1)
  • Temmuz 2017 (1)
  • Mayıs 2017 (1)
  • Şubat 2017 (2)
  • Ocak 2017 (5)
  • Kasım 2016 (1)
  • Haziran 2016 (1)
  • Mayıs 2016 (3)
  • Nisan 2016 (2)
  • Ocak 2016 (13)
  • Mayıs 2015 (2)
  • Şubat 2015 (1)
  • Kasım 2014 (4)
  • Mayıs 2014 (2)
  • Nisan 2014 (3)
  • Şubat 2014 (1)
  • Ocak 2014 (6)
  • Aralık 2013 (4)
  • Kasım 2013 (4)
  • Ekim 2013 (2)
  • Eylül 2013 (3)
  • Ağustos 2013 (1)
  • Temmuz 2013 (7)
  • Haziran 2013 (3)
  • Mayıs 2013 (1)
  • Nisan 2013 (3)
  • Mart 2013 (11)
  • Şubat 2013 (3)
  • Ocak 2013 (6)
  • Aralık 2012 (5)
  • Kasım 2012 (4)
  • Ekim 2012 (11)
  • Eylül 2012 (5)
  • Ağustos 2012 (3)
  • Temmuz 2012 (13)
  • Haziran 2012 (4)
  • Mayıs 2012 (4)
  • Nisan 2012 (5)
  • Mart 2012 (2)
  • Şubat 2012 (5)
  • Ocak 2012 (8)
  • Aralık 2011 (6)
  • Kasım 2011 (16)
  • Ekim 2011 (6)
  • Eylül 2011 (11)
  • Ağustos 2011 (6)
  • Temmuz 2011 (11)
  • Haziran 2011 (24)
  • Mayıs 2011 (13)
  • Nisan 2011 (17)
  • Mart 2011 (29)
  • Şubat 2011 (7)
  • Ocak 2011 (7)
  • Aralık 2010 (13)
  • Kasım 2010 (11)
  • Ekim 2010 (7)
  • Eylül 2010 (15)
  • Ağustos 2010 (3)
  • Temmuz 2010 (3)
  • Haziran 2010 (9)
  • Mayıs 2010 (4)
  • Nisan 2010 (3)
  • Mart 2010 (14)
  • Şubat 2010 (15)
  • Ocak 2010 (25)
  • Aralık 2009 (21)
  • Kasım 2009 (24)
  • Ekim 2009 (10)
  • Eylül 2009 (14)
  • Ağustos 2009 (22)
  • Temmuz 2009 (14)
  • Haziran 2009 (31)
  • Mayıs 2009 (31)
  • Nisan 2009 (30)
  • Mart 2009 (34)
  • Şubat 2009 (25)
  • Ocak 2009 (8)
  • Aralık 2008 (1)
  • Kasım 2008 (5)
  • Ekim 2008 (1)
  • Ağustos 2008 (1)
  • Haziran 2008 (5)
  • Nisan 2008 (3)
  • Mart 2008 (15)

Vurun Kahpeye

  • 337.311 hits

Meta

  • Kayıt Ol
  • Giriş
  • Yazı beslemesi
  • Yorum beslemesi
  • WordPress.com

Vazgeç
Gizlilik ve Çerezler: Bu sitede çerez kullanılmaktadır. Bu web sitesini kullanmaya devam ederek bunların kullanımını kabul edersiniz.
Çerezlerin nasıl kontrol edileceği dahil, daha fazla bilgi edinmek için buraya bakın: Çerez Politikası