Etiketler
bir yerlere kaydolmadan çat kapı gitme saplantısı ne işe yarar, etiket biliyorum önemlisin ama aklıma bir şey gelmiyor, etiket hakkında daha nasıl saçmalayabilirim, etiketlemekten sıkıldım, etiketsiz, taksi bulmak ya da bulamamak bazen hoş sonuçlar doğurur, unutkanlık nedir niye vardır
Pazar gecesinden tedbirli yattım, Pazartesi sabahı Melanie Klein semineri başlayacak ona yetişeyim istedim. Gerçi her halükarda yetişirdim, üstelik bana salına salına yürüyerek 30 dakikalık mesafede ama içimden şunları dedim; ilk defa gideceğin bir yer riske atma, ilk intiba iyi bir şey olsun, şu lanet şirket öğretileri bir türlü yok olmuyor, duşunu al, kahveni iç, bir kaç sayfa ne okuyup sakinleşeceksen oku rahatla, öyle git. Bütün bunları yaptım elimde kahvenin geri kalanını koyduğum termosla panik halinde yola fırladım, taksi bulacağım, çünkü artık değil hızlı yürüme koşsam yetişemez durumdayım, bir yandan da tek elimle telefon açmaya çalışıyorum ben gelicem yoldayım merak etmeyin diyeceğim ama onu da diyemiyorum çünkü kaydolmamışım varlığımdan bile haberleri yok. Bizim buralarda sabahları taksi bulmak derttir. Kadıköy’ün gariban Tanzimat sokağı, bir anda NYC’nin en kalabalık caddesinde dizi dizi bekleyip sağa sola el ederek duran taksilere suya düşen ekmek parçasına anında üşüşen balıklar misali insanlarla dolar taşar. Ha bizim sokakta sabah vakti film çekin arkasına NYC gökdelenlerini yapıştırın, onca yol masrafına gerek yok o derece.
Bu durum ilk defa işime yaradı, henüz taksi bulamamıştım ama çalan telefonu açtılar, ben geliyorum dedim, buyrun gelin ama durum neydi, ya işte seminer, kaydolmadım ama yoldayım, eee şeklinde derin bir sessizlik, hani Melani Klein, yanlış numara mı?, haaa yok doğru numara ama o seminer haftaya pazartesi başlıyor, acaba gününü erkene aldılar bizim haberimiz mi yok, yok yok kesin almamışlardır merak etmeyin bu aralar günleri, haftaları, ayları şaşıran benim, tamam o zaman, tamam o zaman, haftaya görüşürüz.
Böyle bir konuşmadan sonra elimde termos, çantada bilgisayar ve sabah kahvaltısından oluşan çiğ sebze meyvelerim kala kaldım. Hava da fena güneşli, tekrar yukarı çıkmak hiç işime gelmedi, ayrıca Pazartesileri temizlik günü ve ben bir kaç haftadır evde kalıp temizliğin yapıldığını görmeye alışma uygulamaları gibi manyakça ve sapıkça bir düşünceye kapıldığımdan öyle bunalmışım ki klişeden de olsa ayaklarım geri geri gitti, hatta o kadar ki tüm gün yok olmayı planlamama rağmen eve çıkıp bilgisayarın kablosunu, okuyacak yedek bir kitabı bile almayı istemedim. Mutlu mesut bir firari havasında benim eski ofise, Caddebostan Nero gittim, bahçe bomboş, koltuklardan birine gömüldüm, püfür püfür bir çalışmışım öğlene kadar 13 sayfa yapmışım görülmedik bir hız. Yukarıdaki fotoğraf dün çalışırkenki manzaram.
Sonra acıktım ne yapsam, ne yesem diye düşünürken, ayrıca şarjım da azalmıştı, bir arkadaşım mesaj attı, onunla buluştuk, Happy Moon’da yine soğanlı çoban salatası ve bu sefer değişiklik olsun diye elma patates kızartması istedim, bu ikisini yedim. Ama Kadıköy Saray’ın patates kızartması başkaydı, bir kere taze patatesten yapıyorlar.
Eve döndüm ve her sabah ofise gidip bahçede çalışmaya karar verdim. Bilmem size de olur mu ama bana çok sık olur, yatıp uyuyunca bilinçaltım aldığım her türlü kararı siler, ertesi güne boş sayfayla başlarım. Bugünkü çalışma manzaram alttaki fotoğraf, Neredeyse öğlen olacak ne kadar yaptın derseniz sadece 3 sayfa bitirebildim. İşte iki fotoğraf arasındaki fark. Bulunamaz diye işimi sağlama alıp işaretleyeyim dedim.