• 101 Kitap Projesi Liste
  • Sibel Kaçamak

Kunegond'un Penceresinden

~ Çalışma arzusu gelince oturup geçmesini bekliyorum.

Kunegond'un Penceresinden

Monthly Archives: Nisan 2010

Kunegond gitti, Qunegond geldi

30 Cuma Nis 2010

Posted by Qunegond in Günlük

≈ 1 Yorum

İki senenin sonunda Kunegond elinden olmayan sebeplerden dolayı değişime uğradı. Ahlakı bozuldu. Qunegond oldu. Neden derseniz, aslında elinde olan sebeplerden dolayı.

Kunegond son zamanlarda işi iyice bir boş vermişliğe dökmüştü. Uzun süredir kafayı an’ı yaşamak, geleceği düşünmemek, hayattan keyif almak, olayları akışına bırakmak falan gibi felsefelere takıp, hem hedonizm hem kadercilik yönünde kaymalar gösteriyordu. Zaten tembel ve dengesiz olan karakteri, bir de bu felsefelerle beslenince işin içinden çıkılmaz oldu.

Cevizli Biber ise, bu işin tuzu kaymağı oldu. Her şeyi bir kenara bıraktı, varını yoğunu Cevizli Biber’e yatırdı. Mesajlarına bile bakamaz oldu. Edebiyat atölyeleri, okuma kulüpleri, film atölyeleri, vs… hiç birine gidemez, gerekli okumaları yapamaz, filmleri seyredemez, yazıları yazamaz oldu. Kimilerinde devamsızlığı hoş görüldü, dışardan bitirmesine izin verildi, kimilerindeyse hor görüldü, gruptan atıldı. Sadece, 2 senedir hiç sektirmeden devam ettiği ve bu gidişe bakılırsa daha uzunca bir müddet devam edeceği Murat Gülsoy’un atölyesine, artık arada sırada yazsa da, devam etti.

En ama en kötüsü, iki senedir emek verdiği, özenle tuttuğu, aldırmıyormuş gibi yapıp gizli gizli gurur duyduğu dijital günlüğü http://www.kunegond.com/ adresini, yıl dönümünde satın almayı unutunca ve posta kutusuna gelen tüm uyarı mesajlarını dağınıklıktan ve yoğunluktan okumayınca, dikkate almayınca kaybetmesi oldu. Uzun müddet kendine gelemedi. Eşinin dostunun yardımlarıyla sürdürülen iz sonucu kunegond adresinin San Diego’lu bir firma tarafından anında satın alındığını öğrendi. Geri almak istediğindeyse bir takım aracılar araya girdiler. 480+70 dolar +% üzerinden komisyon gibi başlayan açık arttırma fiyatları önüne çıktı. Hem de geri alabilme garantisini veremeden.

Bir müddet düşündükten sonra yeni adresinin, twitter’daki lakabıyla www.qunegond.com olmasına karar verdi. Şimdi eski yazılarını ve takipçilerini geri almaya çalışıyor. Ama nasıl olacak pek bilmiyor.

Ahlakının bozulmasına gelince, ismini satın alan şirkete çok kızdı. Hatta bol bol küfretti. Sonra K harfini Fransızcada özel bir anlamı olan Q (Kü) harfiyle değiştirdi. Hani bir yerde madem sahiplendiniz adresi, o zaman alın da hayrını görün der gibi…

Fotograf, bir topuz yapmak için gerekli olan firketeler… Bir firketenin nesi var, bir çok firketenin ağırlığı, baş ağrısı var. Conrad Oteli’nde gerçekleştirilen bir etkinlik sırasında çekilmiş. Geçen hafta.

Bunu derecelendir:

>Terazi Burcundan Roman Yazarı Çıkmış mı?

21 Çarşamba Nis 2010

Posted by Qunegond in Günlük, yazamama günlükleri

≈ 1 Yorum

> Burçlar üzerine ihtisasım yoktur ama kendi burcumu iyi bilirim. Bir de en yakınımdakilerin burcunu. Mesela Akrep, mesela Koç. Çocukluğumdan beri beraber olduğum burçlar. Koç anne ve Akrep babadan olma, Koç kocası ve Akrep kızı olan zavallı bir Terazi’yim ben. Zavallı dediysem inanılmasını beklediğimden değil. Bir terazi asla zavallı olmaz. Her türlü durumda kendini kurtarmasını, etrafına toplumsal bir kabuk oluşturarak özünü korumasını bilir. Ama başka sorunları vardır. İstikrar nedir bilmez, bir türlü de öğrenemez. İstikrarlı insanlara karşı yoğun bir hayranlık duymasına rağmen kendinde asla bu çabayı göstermez, gösteremez. Kılını bile kıpırdatmaz. Neden derseniz en derinlerinde bir yerlerde istikrarın aslında doğa karşıtı olduğunu hisseder.

Durum roman yazmaya gelince iş biraz karıştı. Roman yazmak istikrar işi. Her sabah kalkacaksın, bir evvelki yazdıklarını okuyacaksın, kendini kahramanla özdeşleştireceksin. Yan kahramanlara uyum sağlayacaksın. Kısacası manzaraya adapte olacaksın. Sonra da her sabah belirli bir kaç sayfa yazacaksın. Küçük ve emin adımlarla ve büyük sabırla her gün bir arpa boyu ilerleyeceksin.

Benimse şöyle harika bir avantajım var. Her sabah farklı bir kişilikle kalkıyorum. Bütün gün boyunca o kişi oluyorum. Nadiren de olsa gün ortasında kişilik değiştirdiğime rastlanır. Böyle bir durumda birinci tekil sahısın ağzından bir şeyler anlatmaya başlamak kolay bir şey. Hele bir de gece güzel rüyalar görmüşsem, işte o zaman yazılar kendiliğinden akıyor. Çarpuk çurpuk da olsa bir öykü oluşturuyor. Ancak yazıya oturduğumda ne kadar yazarsam yanıma kar kalır. Eğer yarım bırakır ve ARKASI YARIN dersem ve ertesi gün gelince yine aynı kişilikte kalkma ihtimali hiç yoka yakın zayıflıkta olduğundan klavyenin başına geçtiğimde ya yazdığım karakter değişime uğrar ya da yazılan şey yarım bırakılarak başka bir öyküye başlanır.

Geçenlerde bir öykü yazıyordum. Kadın olarak başladım, erkek olarak bitirdim. Hem bu sefer bu değişiklik yazının ortasında baş gösterdi. Neyseki çok fazla ilerlememiştim, öykünün başını sonunu ayarlayabildim. Peki ya roman olsaydı da ben yüzüncü sayfada falan olsaydım, o zaman ne olacaktı?

Bugünlerde kafamı kurcalayan sorun işte bu. Şimdi merak ediyorum. Acaba Terazi burcundan tutarlı bir roman yazabilen yazar çıkmış mı? Yoksa sadece öykücüler mi var? Benim durumum ne olacak?

Bunu derecelendir:

>Bir Bulaşıkçının Seyir Defteri

09 Cuma Nis 2010

Posted by Qunegond in Günlük

≈ 7 Yorum

>

Önceden başlayıp bir türlü bitiremediğim taslaklara devam ediyorum. Bu sonuncusu. Sadece fotograf ekleyebilmişim. Ne yazmak istediğimi de unuttum gitti. Defteri görünce kaptanın seyir defteri aklıma geldi. Ancak kaptan olma durumu falan olmadığından, olsa olsa bir bulaşıkçının seyir defteri olur dedim.
Hani ben bir aralar ev ve yemek işlerine takmıştım ya, öğün hapları icat edilse, paso eve alır yığarım, diyordum. Karnıyarık, zeytinyağlı enginar, hünkar beğendi, yaprak dolma hapları, aklıma ne gelirse saymıştım. Bir de kendi kendini temizleyen fırın gibi, kendi kendini temizleyen ev olsa, ben kapıdan çıkar çıkmaz bütün pislikler alev alıp yansa bitse kül olsa hayalleri kuruyordum.
İşte evren sesimi duydu. Ve bana yanıt verdi. Şimdi her sabah dükkanı silip süpürüyorum. Allah ne verdiyse 3-5 kap yemek yapıyorum. Çay demliyorum. Bulaşıklar da cabası. Çöpümü de kendim döküyorum. Tabii bunları yapan iki kişiyiz aslında ama, o bile yetmiyor. Gerçi pek bir şikayetim yok, keyifle yapıyoruz, sadece ellerimiz bulaşıkçı elinden beter. Timsahlaşmaya doğru gidiyor.
Bu deneyimle de, dünyanın terso olduğunu artık kanıtlamış bulunuyorum. Hani bütün şu kişisel gelişim mi diyeyim, secret türünden kitaplar var ya, sen evrene istediğini söyle o yerine getirsin, hayatta her şey mümkün yeter ki sen iste falan hepsi yalanmış yalan. Bütün hayatım boyunca yemek, bulaşık, temizlik nefret ettim, kurtulmaya çalıştım, sonunda vardığım yere bakın. Evrenin tepede sırıtarak layığını buldun, sana müstahak dediğini duyar gibiyim.
Ben yine de bana öğretilenlerden yola çıkarak, birisi sana tokat mı attı, sen de öteki yanağını çevir felsefesini uygulamaya devam ediyorum. Ama evren, bana bak ve ayağını denk al, tüm bunları deftere yazmadan, hesabını tutmadan geçip gideceğimi zannediyorsan yanılıyorsun. Benden söylemesi. Kırmızı defterim yukarda.
Defter İKSV Deniz Palas’ın altındaki hediyelik eşya dükkanından. Bir zamanlar ben, oralara da giderdim. Ah, ah… O dükkana yolu düşenler, şimdiden uyarayım, o kadar çok güzel şey var ki alınacak. Her birisi de tasarım. Danimarka solda sıfır kalır.
Laf aramızda bu dükkana gidip gelmenin keyifli yanlarından biri de Beyoğlu’nda olmak. Boş zamanlarda İstiklal Caddesine çıkabilmek. Antikacıları dolaşmak. Kitaplara bakmak ve sinemalara girememek. Niye böyle her şeyde bir de madalyonun ters yüzü var anlamıyorum.
Bu sabah gelirken öndeki araba geri geri gelerek benimkine bindirdi. Sonra ileri çekti. Ben, sakin bekliyorum ne olacak diye. Baktım yine geri geri geliyor. Kılımı kıpırdatmadım, yine bekledim. Geldi ikinci kere tosladı. Etraftan dayanamayıp, hey hop falan dediler. Ben de galeyana gelip kornaya bastım dibine kadar. Adam durdu, ileri aldı. İndi arabasından yanıma kadar geldi. Ne derse beğenirsiniz? Ne diye o kadar dibime giriyorsun diye bağırmaz mı? Çatlak mı ne sabah sabah.
Rejim Günlüğü 1 : 1 dilim sarı somun ekmek, 5 adet çeri domates, kibrit kutusu büyüklüğünde olmayan bir miktar beyaz peynir.
Kilo: 73
Yazdım işte. Kararımdan vazgeçmeden hemen yayınlıyorum. Belki utançtan rejime devam eder ve bozmam. Bir şey söyleyeyim mi? Bu yaştan sonra insanda utanç falan kalmıyor. Zayıflamak için başka bir şeyler bulmalı. Füruzan’ın Ah, Güzel İstanbul öyküsü içime yer etti.

Bunu derecelendir:

 Subscribe in a reader

Okudukça

Bir kitabı okuyup bitirdiğiniz zaman, bunu yazan keşke çok yakın bir arkadaşım olsaydı da, canım her istediğinde onu telefonla arayıp konuşabilseybim diyorsanız, o kitap bence gerçekten iyidir.

Çavdar Tarlasında Çocuklar
J.D.Salinger

Ara ki Bulasın

Ne Diyordum?

  • Taş bu yumurtalar taş
  • Bir haftalık kazanç: Mo Yan, Yu Hua, Engin Türkgeldi
  • Bir alışkanlık oturtmaya çalışıyorum
  • Uzun zaman oldu görüşmeyeli…
  • Ovalama Günleri/Günlükleri
  • İki kitap, bir park…
  • Günümü güzelleştirenler: karga, apartman görevlisi ve Oscar Wilde

Çok Okunasılar

  • 1/101 - Çavdar Tarlasında Çocuklar Hakkında
  • Roman Adı Nereden Gelir?
  • Sabah Sayfaları Üzerine
  • Gelmiş Geçmiş En Etkili 100 Yazar Listesi
  • >Bienal 2009 - Antrepo No:3
  • Bir Liste de Guardian'dan: Tüm Zamanların En İyi 100 Kitabı
  • >Genç Kızlar ya da Bir Yazara Sadece Yazılarını Okuyarak Aşık Olunur mu?

Let’s Tweet Again

  • @AkbankSanat Tesekkurler saolun 1 week ago
  • @AkbankSanat Merhaba, bir evvelki Ranciere seminerini kaçırmıştım, YouTube kanalında yayınlanacak mı? Cevap için şimdiden teşekkürler. 1 week ago
  • Sully girişi @ Musée du Louvre instagram.com/p/BtWegpLAzus/… 2 weeks ago
  • Ayaklarıma kara sular indi. @ Paris, France instagram.com/p/BtWeIS7gW7R/… 2 weeks ago
  • Şaraplar bardakları Abidin Dino’dan, Paşabahçe instagram.com/p/BtN66WcgCPb/… 3 weeks ago

Instagram

Instagram'dan resimleri alma işlemi sırasında bir hata meydana geldi. Birkaç dakika içinde bir deneme daha yapılacaktır.

Diğer 840 takipçiye katılın

Follow Kunegond'un Penceresinden on WordPress.com

Tali Bloglar

  • Kunegond'un Objektifinden
  • Qunegond Okudukça

Goodreads

OKUYORUM

101 KİTAP PROJESİ : 5/101

Pel-Mel

5 hafta 5 roman 12. İstanbul Bienali 50 shades of grey 101 Kitap acayip Adorno anneler anılar apollon tapınağı aşk nedir Bilge Karasu boğazda eğlence bumed Bu puzzle kaç parça? bu sabah Bu ses de nedir? Carson McCullers central perk deniz E.L.James erotik-romantik romanlar etiket biliyorum önemlisin ama aklıma bir şey gelmiyor etiketlemekten sıkıldım etiketsiz ezik falan fark Fay Hatları Fransız Teğmenin Kadını Gece günlük hani hatıralar her eve bir kültür kampanyası hissi iphone isimsiz Jean Genet John Fowles kahve kelebek kendini tanı Kirko ile Kriko'nun maceraları kitap Kunegond'u Yaşatma ve Kalkındırma Vakfı İlanı köpek balığı metinleri mahalle Mark Ravenhill mubi ile film izlemek Nancy Huston nereye gider? Oğuz Atay Palahniuk paris Paris Defteri pazar pazar günlerinin seyir defteri pazar günü ne yapılır Pazar Keyfi Post A Day 2011 Refik Halit Karay renk rüya görmeden olmaz rüyalarım ve ben sabah saçmalama serbestisi içinde yüzmek en büyük özgürlük tembellik güzeldir tembelliğin böylesi ubor metenga buluşmaları woody allen Yalnız Bir Avcıdır Yürek Yekta Kopan Yer altında dünya var zavallı medusa Çırağan Okumaları

Kategoriler

Bu blogu takip etmek ve yeni gönderilerle ilgili bildirimleri e-postayla almak için e-posta adresinizi girin.

Diğer 840 takipçiye katılın

Blogroll

  • ACA'nın Çekirdek Bakışı
  • Anlatmak İstedim
  • ANNECİK VE CİCİK
  • Aydan Atlayan Kedi
  • ÖYKÜ
  • Bir Dilim Sohbet
  • BLACK ESPRESSO
  • Classic Movies Digest
  • Defter
  • Fil Uçuşu
  • Gay Kedi
  • Jose Naranga
  • KADINBEDENSAHNEDÜNYA
  • Laini Taylor
  • Leylak Dalı
  • Murat Gülsoy
  • Nam-I Diğer Annecik
  • Stupid Little Things
  • SİRENİN SESİ
  • Vladimir'in Derdi
  • İÇİMDEN ÇAĞLAYANLAR
  • İyi geceler küçük Joe

Sakla Samanı

  • Ocak 2019 (4)
  • Mayıs 2018 (2)
  • Şubat 2018 (1)
  • Ocak 2018 (3)
  • Aralık 2017 (1)
  • Kasım 2017 (1)
  • Temmuz 2017 (1)
  • Mayıs 2017 (1)
  • Şubat 2017 (2)
  • Ocak 2017 (5)
  • Kasım 2016 (1)
  • Haziran 2016 (1)
  • Mayıs 2016 (3)
  • Nisan 2016 (2)
  • Ocak 2016 (13)
  • Mayıs 2015 (2)
  • Şubat 2015 (1)
  • Kasım 2014 (4)
  • Mayıs 2014 (2)
  • Nisan 2014 (3)
  • Şubat 2014 (1)
  • Ocak 2014 (6)
  • Aralık 2013 (4)
  • Kasım 2013 (4)
  • Ekim 2013 (2)
  • Eylül 2013 (3)
  • Ağustos 2013 (1)
  • Temmuz 2013 (7)
  • Haziran 2013 (3)
  • Mayıs 2013 (1)
  • Nisan 2013 (3)
  • Mart 2013 (11)
  • Şubat 2013 (3)
  • Ocak 2013 (6)
  • Aralık 2012 (5)
  • Kasım 2012 (4)
  • Ekim 2012 (11)
  • Eylül 2012 (5)
  • Ağustos 2012 (3)
  • Temmuz 2012 (13)
  • Haziran 2012 (4)
  • Mayıs 2012 (4)
  • Nisan 2012 (5)
  • Mart 2012 (2)
  • Şubat 2012 (5)
  • Ocak 2012 (8)
  • Aralık 2011 (6)
  • Kasım 2011 (16)
  • Ekim 2011 (6)
  • Eylül 2011 (11)
  • Ağustos 2011 (6)
  • Temmuz 2011 (11)
  • Haziran 2011 (24)
  • Mayıs 2011 (13)
  • Nisan 2011 (17)
  • Mart 2011 (29)
  • Şubat 2011 (7)
  • Ocak 2011 (7)
  • Aralık 2010 (13)
  • Kasım 2010 (11)
  • Ekim 2010 (7)
  • Eylül 2010 (15)
  • Ağustos 2010 (3)
  • Temmuz 2010 (3)
  • Haziran 2010 (9)
  • Mayıs 2010 (4)
  • Nisan 2010 (3)
  • Mart 2010 (14)
  • Şubat 2010 (15)
  • Ocak 2010 (25)
  • Aralık 2009 (21)
  • Kasım 2009 (24)
  • Ekim 2009 (10)
  • Eylül 2009 (14)
  • Ağustos 2009 (22)
  • Temmuz 2009 (14)
  • Haziran 2009 (31)
  • Mayıs 2009 (31)
  • Nisan 2009 (30)
  • Mart 2009 (34)
  • Şubat 2009 (25)
  • Ocak 2009 (8)
  • Aralık 2008 (1)
  • Kasım 2008 (5)
  • Ekim 2008 (1)
  • Ağustos 2008 (1)
  • Haziran 2008 (5)
  • Nisan 2008 (3)
  • Mart 2008 (15)

Vurun Kahpeye

  • 307.828 hits

Meta

  • Kayıt Ol
  • Giriş
  • Yazılar RSS
  • Yorumlar RSS
  • WordPress.com

Gizlilik ve Çerezler: Bu sitede çerez kullanılmaktadır. Bu web sitesini kullanmaya devam ederek bunların kullanımını kabul edersiniz.
Çerezlerin nasıl kontrol edileceği dahil, daha fazla bilgi edinmek için buraya bakın: Çerez Politikası