Etiketler

, , , , ,

Sabah sabah photoshop üzerine derin bilgilerimi daha da derinleştirmekle meşguldüm, nedense yazasım geldi, tabii ilk iş elimi cep telefonuna götürdüm, artık WhatsApp ya da Telegram ya da benzeri şeyler var ya, yazıcan hop hemen cevabını alıcan, sevindirik olup oturucan. Son zamanlarda bu anlık kıvılcımların yetmediği herkesin malumu, koca koca odun ateşleri düşlüyor insan, o insan ben tabii, hala eline cep telefonu almayanlar var ve gıptayla izliyorum. Neyse benim öyle bir şey olamayacağım çok belli, boşuna yorulmayayım ama uzun süreli ateşleri cidden özledim. Donc, bu fransızcadan donk diye okunur, kelime olarak kendisini pek severim bizce de bir anlamı var hani, donk… donk…. artık neyi nereye çarptırıyorsak o bize kalmış bir şey… onlarcaysa kıssadan hisse, yanisi… falan demek olur, yine cümle sarktı diyeceğim, donc, here ı am. hiyr ay am’i de şey etsem mi acaba?

Yazmadığım zamanlarda ne oldu falan gibi özetlere girmeyeceğim. Bodoslama dalmak istiyorum, ne çıkarsa bahtıma… Zaten eğer devam eder de bunu bir iş olarak görürsem, bir zamanlar yaptığım gibi kahveyi koyup blogun başına geçersem, arayı kapatmamız bir haftayı bulmaz. Garip değil mi bu zaman mefhumu, yaşarken yıllarla yaşıyorsun, an be an sayıyorsun saniyeleri, saliseleri, iş anlatmaya gelince o koca geçmek bilmeyen zamanı bir A4 sayfasına bile sığdırabilirsin. Bazı filozofların dediği gibi, bazı diyorum isim hafızam olmadığından değil aslında var da… pek kullanmak istemiyorum, eskir falan, gerektiğinde hop çıkartıp ortaya koyamam diye bir çekincem var. Hafızanın her türlüsü önemli şimdi, doğruya doğru. Aman eskimesin, gerçi kullanılan demir daha da parlar falan gibi bir laflar da olacaktı ama dedim ya gerekmedikçe pek kullanmıyorum. Geleyim filozoflara bir kaçının farklı zaman sayma, zaman tahayyül etme methodları var, tavsiye ederim, anlayınca bana da anlatınız, piliz.

Tam da konuya girecektim zaman geçivermiş, işte böyle ilginç halleri var bu meretin, artık çıkmam lazım. Ön dişlerimin arasındaki, karşıdan bana bakan için sağ cenapta, dilimin hissiyatına göre soldaki boşluğu dolduran bir takma dişim vardı. İşte dün öğleden sonra salamlı ekmek arası yerken onu kırdım. Ekmek bayattı, bayat ekmek çok severim, sert olur, mücadeleci olur, çiğnemeyi başarıp yuttuğumda zafer kazanmış hissederim, çorbalardan pürelerden hiç haz etmem. Televizyondaki Biz Kimden Kaçıyorduk Anne’ye daldığım için unutup, elimdeki ekmeği o dişimin tarafından ısırmış bulundum, çat sesi gelince ayıldım tabii ama iş işten geçmişti, geri alamadım. Zamanı saymanın bir de böyle aksilikleri var işte… Geri alınabilirmiş gibi geliyor insana… Artık bu insanın kim olduğunu yazmıyorum, yukarıda detayı var. Neyse diyorum Perihan Mağden’e bir diş feda olsun, bu arada neden onun adı hiç bir yerde geçmiyor anlamadım. Biz eskiler olayı biliyoruz ya, ay hafızam eskiyecek konuyu fazla deşmeyeyim.

Cidden geç kaldım, bu son satır. Kahvem çoktan soğudu. Hazırlanmaya gidiyorum. Sağlıcakla kal blog. Zaten kalıyorsun. Hem havaya yazmak gibi bir şey bu, hem de havada Mary Poppinsler var yazdıklarımı yakalayıp okuyorlar. Oldum olası sevmişimdir Mary Poppins’i. Yine tek satıra sığdıramadım, hedefi vuramadım. Bu sefer tam son, gittim ben.