Kiki’nin üniversiteye gidişinin ikinci senesi sabahları geç uyanmak gibi pis bir alışkanlığın içine yuvarlandım. Eskisi gibi gün doğumuna doğru, 5-6 arası bir zamanda kendiliğinden gözlerimi açıyorum. Sonra ne oluyor bilmiyorum ikinci saate bakışım 8’i buluyor. Zaten öyle arı, karınca, küçük hayvanat misali çok çalışkan bir şey değilim, bu aralar, illa hayvanlardan bir benzetme yapılacaksa, gergedan diyelim, işte o davranış biçimindeyim, haliyle gün ve gün içinde yapılabilecekler iyice kısıtlanıyor. Bu pazar sabahı bir ayrıcalık olsun.
Bu arada laptop’la lap’im üzerinde yazıyorum, kediler sinir içinde tepemde bekliyorlar, kucak dolu ya… Kedisi olan halden anlar bunlar lap kedileri. Sıkış tıkış bir kucağa sığışırlar, bir de kavga ederler o kenar benim kenar sen dizlere doğru kay, hayır mide üstüne yayılamazsın şeklinde… Üç tane olunca tabii sadece bacaklar yetmiyor. Aha en yaşlı olan cazgırlığı ele aldı klavyenin üzerine yavşamaya kalktı ama yok ben bugün yazacağım hiç şansı yok.
Bir kindle meselesi vardı, hani kaybetmiştim bulamıyordum. Uzun zaman geçti üzerinden unuttum sanılmasın. Ayrıca o deli arayışlarımı unutabileceğimi hiç sanmıyorum. Öyle eminim ki evde bir yerde kaybettiğimden her sabah kalkınca ilk iş, yüzümü vs yıkamadan, bu şaka ya da abartma değil gerçek, bir posta evin altını üstüne getiriyorum, sonra per perişan, yorgun argın ve küskün banyoya seyirtiyorum. Diğer arama postaları gün içinde periyodik zaman dilimleriyle gerçekleşiyor. En son yatmadan önce, pijamalarımı giymiş, dişlerimi fırçalamış, uykuya hazır şekilde son bir arama operasyonu daha başlatıyorum. Bu böyle 1 hafta kadar devam etti.
Bir sabah yine kalktım, artık alışkanlık haline gelmiş olan aramamı akabinde tuvalet işlerini bitirdikten sonra kahvemi alıp çalışma odama geçtim. Artık bir çalışma odam var, söylemiş miydim? Lakin hiç çalışmıyorum son zamanlarda o başka. Bu sefer laptop o tahta masa üzerinde. E-postalar çok birikmiş, okumadan temizliyorum. Kindle alıp da amazon’la ilişki kurduğunuzda, aleti olanlar bilir, amazon sizi rahat bırakmaz, her gün bazen günde 2-3 sizinle iletişim kurma çabasına girer. Bak bu sabah senin için neler var hem de şu kadar indirimli, aldın aldın almadın yarına fiyat artar, bak sen geçen sefer Andre Gide ile ilgilenmiştin ya işte ona benzer şunlar ya da aynı yazarın günlükleri var, bedava indirebilirsin, ilgilenmez misin, bak sen geçen sefer Salman Rushdie’nin kitabını satın almıştın, nasıl buldun hadi bir yorum yaz, kindle’dan memnun musun deneyimini paylaşsana, vs… her ne kadar benden hiç cevap alamasa da hiç bıkmadan gösterdiği bu iletişim çabasını takdir ediyorum. Ne var ki e-postalar çok birikince hiç birine bakmadan toptan silme alışkanlığım var. Yine öyle yapıyordum, tam delete basacağım, gönderen satırında kindle ibaresinin yanındaki support kelimesi dikkatimi çekti. Durdum, nasıl üşeniyorum içine bakmaya, karar vermeye çalışıyorum, hem o kadar hazırlanmışım delete’e basmaya, planlı yani, silinecek tüm e-postalar işaretlenmiş, plan bozmayı hiç sevmem ayrıca, neyse velhasıl merak üstün geldi ve destek servisinden gelen o mesajı açtım.
Kindle’ı kaybettiğim günün akşamı yollanmış, hani o perşembe günü… Mesajda diyorki; janedoe@gmail.com adında bir kişi kindle’ınıza belge yollamaya çalıştı. Bu kişi bu işleme yetkili olmadığından izin verilmedi, eğer yetkiliyse ayarlardan düzeltme yaparak e-posta adresini yetkili kişi olarak ekleyiniz. O an çok kötü oldum.
1- Kindle evde değil. Bu gerçekliğin yüzüme çarpılmış olması neden böyle etkiledi bir anlam verememekle birlikte kendimi bir anda yıkılmış hissettim. Bundan böyle arayışa son vermeliydim, çünkü artık evde olmadığı kesin kanıtlanmıştı, başka birisindeydi, nasıl açıklayabilirim bilmiyorum, kaybın da kaybı gibi, hani çizgi filmlerde yüksekten düştüğünde zeminde kalmayıp bir de alt kata geçersin ya işte öyle bir şey oldu. Sonra toparlandım.
2- Ani sevinç patlaması. Kindle’ım birisinde ve ben bu kişinin e-posta adresini biliyorum.
3- Bir hüzün dalgası. Eee bu bilgi beni nereye götürür? Ya cevap vermezse, ya kindle’ımı geri vermezse, bu kişiyi nasıl bulurum.
4- Umut fakirin ekmeği, çözüm aydınlanması, araştırma iç güdüsü. Hemen facebook, twitter ve google’a başvurma. Bir de baktım ki JaneDoe adında bir sürü kişi var, hangisi benimkisi, hatta birisi ünlü bir holding sahibinin eşi ki kindle’ımı bulduğuna ihtimal vermiyorum, bulsa bile elinde tutmak isteyeceğine ihtimal vermiyorum, ayrıca kendileri, gazetelere göre Adana’da ikamet ediyor görünüyor.
5- Çaresizlik, ben ne yapacağım şimdi, e-postayı hiç açmasa mıydım? Bazı şeyleri bilmemek en iyisi değil mi?
6- İkinci biri umut ışığı, mum ışığı kadar solgun ama yine de ışık, bir parça da teslimiyet duygusu. Niye şu Jane Doe’ya mesaj atmıyorum ki?
Bütün bu aşamaları, aç bilaç, atlattıktan sonra ki bu da yaklaşık 2 saatimi aldı, e-postamı yazdım, mesaja cep telefonumu ekledim, gönderdim ve beklemeye başladım. O gün cep telefonumun şarjı, dakika başı e-postamı kontrol etmekten iki kere bitti, cevap gelmedi. Bir yandan da cep telefonu acaba sessizde kalmış olabilir mi diye bakıyorum. Çalarsa duymam ya, numarayı da tanıyamam, her tanımadığım numarayı da sonradan aramak istemem… Neyse ertesi gün de cevap gelmedi, ondan sonraki gün de…
Bu arada bizim apartman görevlisiyle dertleşiyorum, neden derseniz, kindle’ın kaybolduğunu henüz anlamadan evdeki çift kitapları, kendi tercümelerimin sözleşme gereği bana verilen 5’er kopyalarının 4’erlerini toplayıp bir kutu içinde ona vermiştim, biliyorum kitapları köye yolluyor, hatta ingilizcelerini, fransızcalarını bile yolluyor, yeğeni çok seviniyormuş, fakat sorun şu ki dedim ya gergedan davranışı içindeyim son zamanlarda, ben o karton kutuyu yapalı ay olmuştu, ağzı açık biçimde odanın bir kenarında bekliyordu, üzerlerine bir sürü şey atıldı falan, en sonunda bir gün kapının önüne çıkarttım, kaybımı fark etmeden hemen önce oluyor bu. Kindle’ı arıyorum ya evdeki herkese de haber saldım, herkes derken bir C.İ. bir de ben varız, C.İ. tutturdu sen onu o kutunun üzerine koymuştun, farkına varmadan kapının önüne koydun, gitti. Yok yahu diyorum, yapar mıyım öyle bir şey, kontrol ettim, yok yok yaparsın sen, hep yaparsın, niye hep yapayım, her şeyi atıyorsun zaten, bildiğiniz klasik kadın-erkek ya da terazi-koç dalaşlarından birine girdik çıkamıyoruz C.İ. diyor ki, apartman görevlisine sor bir bakalım belki bulmuştur, ya niye sorayım adamı da kıllandırayım biliyorum orada yok, sen bir sor ne çıkar sormaktan, ne çıkacağı var mı karizma çizilir, ne yaptığının farkına varmayan gerzek etiketini sahiplenmiş olurum, öyle değilsin tabii, ya öyle olsam bile bir kendini bilmek var, bir kendini ele güne, apartman görevlisine ilan etmek var, ayrıca biliyorum ben o kutuda yoktu neden sorayım, sor, sormam, sor, sormam derken C.İ. işe geç kalmaya ramak kala evden çıktı, bizim tartışma da bitti, zaten akşama kadar unutulur gider diyorum, ama evden çıkarken apartman görevlisi de gazete süt dağıtmaya içeri giriyormuş o heyecanla bizim hanım diye başlamış, şöyle tablet gibi bir şeyin kutudan çıkıp çıkmadığını sormuş.
İşte benim kendisiyle dertleşme muhabbetim de böyle başladı. Çünkü kendi üzerine alındı. Hani o kindle yanlışlıkla kutudaydı, buldu aldı ama söylemiyor kerata, bizim bu şekilde düşündüğümüzü düşünerek günde 2 bazen 3, her beni görüşünde kutuyu yine aradım valla yok, her tarafına baktım, gece uykum kaçtı kalktım bir daha boşalttım şeklinde rapor vermeye başladı. Adama mı acıyayım kendime mi bilemedim. Diyorum ki, yaw bakma sen C.İ.’nin sana sormasına öylesine sormuştur, kutuyu kapı önüne koyan benim ve adım gibi biliyorum içinde değildi, yok öyle bir şey, takma şunu kafaya benden betersin, kaybeden benim sana ne oluyor yahu, bırak ben dert edeyim, işte biz bu muhabbeti sürdürürken Jane Doe’dan mesaj gelince kendisine haber verdim, artık rahat uyuyabilirsin başka bir yerde unutmuşum, biri bulmuş, bu aletin kayıtlı olduğu site de bunu tesbit etmiş bana haber verdi, elime geçmesi, kendim pek inanmasam da kendisine böyle söyledim, an meselesi.
Fakat dedim ya mesaj attım, üzerinden 3 gün geçti cevap yok, meraktayım, bu arada bir Jane Doe da İstanbul’da bir hastanede doktorluk yapıyormuş, acaba mı diyorum, nasıl bulurum vs derken apartman görevlisine ismini söylemek aklıma geldi. Muhakkak ki civarda oturuyordur, civarda kaybettiğime göre. Hiç de yabancı gelmedi ismi dedi, sonra da sen onu gidip muhtara soracaksın en iyisi budur, diye ekleyerek yoluna gitti. Bir gün de, öyle kafamda muhtara gitme, orada iletişim kurma planları yaparak geçti, ertesi gün sabahtan şimdi hatırlamadığım bir yerlere doğru giderken Jane Doe’dan cevap geldiğini gördüm. Nasıl bir kalp çarpıntısı, baş dönmesi, bacak titremesi, sanırsın 13 yaşındayım, kör kütük aşık olduğum çocuk hiç beklemediğim bir anda köşe başında belirivermiş. Seyahatte olduğumdan e-postamı sık kontrol edemiyorum, kindle’ınızı bir arkadaşıma bıraktım, işte telefon numarası, ayrıca kendisini arayıp haber vereceğim. Havalardayım. Sabırsızlık had safhada, çünkü hemen arayamıyorum saat sabahın, elinin körü dercesine körü, neyse ben o gün öğlen 12’yi zor ettim. Aradım o gün buluşamadım ertesi gün akşam üzerinde sözleştik. Bizim oradaki ışıklarda buluştuk ve kindle’ımı geri aldım. Meğerse Cafe Nero’da unutmuşum, aslında buluştuğum kişi bulmuş fakat o erken kalkacağı için belki geri gelirim aramak için diye bana mesaj atan kız arkadaşına teslim etmiş, o da baktı ki gelen yok, nerede zaten o yoğunlukta kaybettiğimi 1 hafta sonra fark etmiştim, oraya haber ve telefon numarası bırakmış, halbuki ben aradım yok dediler ya neyse… Sonra akşam benim kimliğim ve nasıl ulaşabilecekleri üzerine telefonda konuşmuşlar, hatta bu kadar çok ve değişik kitabı kim okur diye kafa yormuşlar, facebook’tan ismimi aratmış birine mesaj atmışlar ama o ben değildim herhalde çünkü bana ulaşmadı, sonra kindle’in içinde bir kindle e-posta bulup ona mesaj atmışlar, kindle da belge yüklenmek istendiğini zannedip bana haber ulaştırmış. Tabii ben, yukarıda uzun uzun anlattığım gibi bunu çok geç fark ettim, onlar da kimseden cevap gelmeyince umudu kesip ne yapalım diye düşünüp dururlarmış. Ayrıca ne diyeyim kindle’a mesaj atmak harika bir fikir, böyle bir şeyi ben bulmuş olaydım tüm bunları düşünebilir miydim bilmiyorum. İşin garip tarafı kindle’ın bana tahsis ettiği bir e-posta adresi, var olmasına var ama mesaj alıp vermeye, iletişim kurmaya yarayan bir adres değil, belgeni yolluyorsun, senin kindle’ına, rahatça okuyabilesin diye, yerleştiriyorlar, öyle bir şey yani… Tek kelimeyle anlatamadım affola.
Diyeceğim şu; bir şeyin kaybolacağı yoksa kaybolmuyor, er ya da geç günün birinde gelip seni buluyor.