Etiketler

, , , , , , ,

Mayıs başında Didim’e gittiğimizde hazır yöredeyken bir de Apollon’a gidip danışalım dedik. Ne olsa dünya üzerindeki en büyük 3 Apollon tapınağından bir tanesi bu Didim’deki. Ne yazık ki tamamlanamadan uygarlık yok oluvermiş. Benden söylemesi şimdiye kadar gördüğüm en yüce ve muhteşem tapınaklardan bir tanesi. Bu nasıl bir mimaridir ki merdivenlerin dibinde durup tanrıların varlığını ve büyüklüğünü hissetmemek elde değil. Tapınak insanoğlunun kırılganlığını, gelip geçiciliğini bir anda yüzüme vurdu. Tapınayım bari dedim.

Milet’ten çıkıp bu tapınağa ulaşmanın raconu 4 gün süren taş döşeli bir Kutsal Yol’dan yürüyerek ve şarkılar türküler söyleyerek gelmekten geçer. Olay bunu hasat zamanı yani Nisan-Mayıs’ta yapmak. Tarihi tutturduk ama Kutsal Yol’dan geçerken biraz hile yaptık. Bir gün evvel Milet’teydik, yani başlangıç yerimiz doğru ama gelirken otelden arabayla 10 dakika içerisinde vardık. Gerçi şarkı türkü eksik değildi.

Ne yalan söyleyeyim taş üstünde taş koymamışlar. İrili ufaklı her yere dağılmış durumda. Bu arada söylemeyi unuttum, bu Didim’deki Tapınak kehanetleriyle ve falcılığıyla çok ünlü. Zaten danışma sebebim de o yüzden ya. Müze kartım olduğu için bedava giriş yaptığımdan fal parası da vermedim. İstiklal’e gitsem şimdi kazıklanırdım. Bu arada kahvesi sizden falı bizden yazan yerler var ya… İşte oralarda iki tür kahve fiyatı varmış. Düz kahve ve fallı kahve. Hani nerede kaldı o zaman falı bizden kısmı… Gittiğimizde hep arkadaşım ödediği için farkına varmamışım. Geçenlerde tek başıma gidip oturunca anladım. Aman dedim kalsın fal, nasıl olsa Apollon’a gidiyorum.

Tapınağın girişinde iki adet Medusa var. Yeraltı dünyasının dişi canavarları 3 Gorgon’dan bir tanesi. Ancak bu garibim ölümlü. Çünkü zamanında çok güzel bir genç kızmış. Zeus’un en sevdiği kızı Athena bunu ölümüne kıskanmış. Bu arada denizlerin tanrısı Poseydon’da buna aşıkmış, yani aşıkmıştan çok takıntı yapmış kendisine, gece gündüz uykuları kaçar olmuş. Genç kız aklına düştü mü denizi allak bullak edermiş. Neden? Bizimkisi Poseydon’a bir türlü yüz vermezmiş. Eh, nasıl versin Poseydon’un neye benzediğini bilen var mı? Güçlü müçlü ama huysuz ihtiyarın teki. Günlerden bir gün bu genç kızımız Athena’ya tapınmaya gittiğinde, nasıl içim acıdı valla saflığına, ne gidersin be kızım oraya, hiç mi fark etmedin sana nasıl gözlerle baktığını, azıcık bir kafanı kaldıraydın ya, neyse işte bizimki içeri girerken Poseydon da gizlice arkasından seyirtivermiş. Kızcağızım tam secdeye durmuşken artık nefsini daha fazla tutamayan deniz tanrısı, Medusa’ya hemen oracıkta sahip oluvermiş.

Zaten kıskançlıktan kuduran Athena evinin ortasında vuku bulan bu açık saçık sahneye acayip kızmış. Ancak saçlarını yılana dönüştürerek Poseydon’u değil Medusa’yı cezalandırmış. Tabii kimin gücü kime yeterse. Medusa’nın başına bütün bunlar o zamanlarda kara çarşaf icat edilmediği için gelmiş. Poseydon’un ne suçu var yoksa.

Neysem işte bu Medusa’m canım öyle çirkinleşmiş ki, yüzüne bakanlar taş kesilir olmuş. Buna rağmen Athena hırsını bir türlü alamamış, kıskançlığını söndürememiş. Battı balık yan gider misali Perseus’u çağırmış ve Medusa’nın başını koparmasını emretmiş. Başı koptuğu anda karnından iki bebecik dışarı fırlayıvermiş. Pegasus ve Hrisaor. Alçak Poseydon, Medusa’ya sahip olduğu yetmiyormuş gibi bir de hamile bırakmış kızcağızı. İşte ancak bundan sonra Athena, sevgili yavrucak, huzura kavuşabilmiş. Onun da dramı zor tabii… En güçlü tanrının en sevgili kızı olmak.

Kazı çalışmaları hakkında pek bir bilgim yok. Ancak taşların üzerinde antik şehir kalıntılarında görmeye alışkın olduğumuz devletin numaralama sistemi yok. Hiç bir taş fişlenmemiş durumda. Bugün bir sütun parçasını alıp gitseniz kimsenin ruhu duymaz gibi duruyor.

Tapınak bugünkü halini Fransız ve Alman Arkeologlarına borçluymuş. Neden bizimkiler ilgilenmedi diye aklıma gelen bir soru olmadı değil tabii…  Fotoğraflarda da göstermeye çalıştığım gibi sütunlar öylesine büyük ve etkileyici ki…

Etrafa yayılmış taş parçalarını görünce insanın canı hepsini birleştirmek ve tapınağı orjinaline uygun inşa etmek istiyor. Çimenlerin üzerinde duran bir kaç taşı yerinden oynatmaya çalıştık ama nafile…

Detaylar, süslemeler her biri el işi göz nuru

Bir sütun kaidesi daha. Poseydon Medusa’ya hangisinin dibinde sahip oldu acaba?

Arka bahçeye giden yol. Hani şu kehanet pınarının/kuyusunun/ocağının olduğu yer. Fotoğrafını çekmemişim ama derin bir yer. Çoluk çocuk içine düşmesin diye üzerini ızgarayla kapatmışlar.

Tapınağın yan tarafında ayakta kalmış üstü birleşik tek sütun çifti. Öylesine yüksek.

Bu da başka bir açıdan. Elimdeki kamerayla istediğim gibi en dipten en uca çekemedim. Yerlere yatıp sürünmeye rağmen olmadı.

Her biri ayrı güzel. Öğleden sonra Bodrum’a gidecek olmasak bütün günü burada geçirebilirdim.

Arka avludan ön girişe çıkan merdivenler.

İşte Kehanet’lerin söylendiği, falların bakıldığı, neyse halimizin ortaya döküldüğü mekan. Aklıma geldi de Athena’yı öylesine kızdıran o hallet olma sahnesi sanırım bu avluda gerçekleşti. Sunak taşının üzeri bu iş için oldukça uygun göründü şimdi gözüme.

Pegasus mu acaba? Annen kapının girişinde  seni bekliyor yavrucum.

Bu iki sütunun her açıdan fotoğrafı var. Öylesine etkilendim yüksekliğinden. Tanrıları göresim, bir fincan kahvelerini içesim geldi.

Yıkılmış sütunların parçaları. Neden bunları üst üste koymazlar?

Tek bir sütun halkası.

Artık tapınaktan çıkıyoruz. Gider ayak son bir kare daha çekeyim dedim. Bu arada sorumun cevabını aldım. Apollon kulağıma çok çalışman lazım dedi. Yoksa neden olmasın?